Quantcast
Channel: Röportaj arşivleri - Sigortaci Gazetesi
Viewing all 205 articles
Browse latest View live

ChatBot ile acenteler için internetten satış dönemi

$
0
0

Teknolojideki hızlı ilerlemenin yansımaları sigortacılıkta da kendini gösteriyor. Müşteriyle sizin yerinize iletişim kuran ve hatta satış yapan yeni ChatBot uygulamaları, acentelerin iş süreçlerini değiştirecek gibi gözüküyor. Bu teknolojiyi, konuyu en iyi bilen isimlerden, Botudio’nun Kurucusu Ali Erhan Tamer’e sorduk.

Botudio’yu kurana kadar hangi aşamalardan geçtiniz? ChatBot fikri nasıl ortaya çıktı?
Benim aşağı yukarı 15 yıllık bir sigortacılık geçmişim var. Marmara Üniversitesi Sigortacılık Bölümü’nden mezun olduktan sonra Assist Line’da sigortacılık hayatına başladım. 2014 yılına kadar bilfiil profesyonel sigorta hayatı içinde bulundum. 2014 yılında işin danışmanlık tarafına geçtim. Danışmanlıkta esas motivasyonum sektörün dijital tarafıyla ilgili faaliyetlerde bulunmaktı. Bu nedenle kendimi sahada eğitmeye karar verdim. Uzun bir süre sahada yer aldım ve çok sayıda e-ticaret sitesinin yanı sıra dijital tarafta hizmet veren birçok şirkete danışmanlık yaptım. Daha sonra kafamda olan bazı projelerle ilgili yurtdışına gittim ve Ar-Ge çalışmalarında bulundum. Sigorta acentelerini teknolojiyle barıştıracak çözümleri araştırdım. Acentelerin dijitalle ilgili çok büyük bir hevesi olmasına rağmen bu işi nasıl yapacaklarına dair bir metotları yoktu. Ben de acentelere, şirketlerini dijitale taşıma yolunu bulabileceğimi düşünerek bu projeye başladım. Yaklaşık 6-7 aylık bir fikir aşaması ve yurtdışındaki temaslarım sonunda ChatBot teknolojisiyle tanıştım. Bu teknoloji kafamdaki düşüncelere tam olarak uyuyordu.

ChatBot acentelere ve sigorta şirketlerine nasıl fayda sağlıyor?
Chat Robotu anlamına gelen ChatBot, bir insanla yazışır gibi bilgisayarla yazışarak her türlü hizmeti alabilmenizi sağlayan bir altyapı. Bir arkadaşınızla konuşuyor gibi trafik poliçesi fiyatına bakabiliyor ya da para transferi yapabiliyorsunuz. Bu sistem müşteriyi kendi başına yönlendiriyor ve bunu yaparken insan kaynağına kesinlikle ihtiyaç duymuyor. Bu uygulama üzerinden de bir poliçe satın almak istediğinizde ChatBot sizi işlemin tüm adımlarında yönlendiriyor.
ChatBot’un alternatifi acentelerin kendi websitesini oluşturması. Ama websitesine teknik altyapı ve maliyet olarak baktığımızda çok büyük sayılarla karşılaşıyoruz. Daha büyük olan sorun ise bu websitesine müşteri çekmek. Özellikle sigorta alanında reklam yapmak çok daha pahalı. ChatBot’ta ise uygulamanın geliştirme ve yönetim maliyetleri websitesine göre çok daha makul. Daha da önemlisi Facebook üzerinden trafik yaratmak çok daha ucuza geliyor.
Örnek olarak; sigorta dışında 2 milyon Facebook takipçisi olan müşterimiz var. Bu da şu demek; biz bu müşterimize Facebook Bot’u geliştirdiğimizde bu müşterimiz 2 milyon kişiye hizmet verecek hale geliyor. Bugün sigorta şirketlerinin en az 10-15 bin takipçisi var. Dolayısıyla Facebook üzerinde oluşturduğumuz Bot altyapısı o sigorta şirketi için 10-15 bin kişiye poliçe satma, hasar yönetme, eksik evrak gönderme gibi hizmeti Facebook üzerinden sağlayabilecek hale geliyor. Türkiye’de 42 milyon Facebook üyesi bulunuyor. Bu kullanıcıların 28 milyonu aktif kullanıcı. Bu da sigorta acentesi için 28 milyon potansiyel müşteri demek.

‘ACENTELER ONLINE MAĞAZALARINI AÇABİLİYOR’
Şu an ChatBot’un verebildiği hizmetler arasında neler var?

Bizim hem sigortacılık alanında hem de sigortacılık dışında e-ticaret, finans, bankacılık gibi hemen hemen her sektörde müşterimiz var. Sigorta tarafında çok yakın zamanda ‘Facebook Acentem’ projemize başladık. Bu proje, acentelerin hiç pazarlama ve geliştirme kabiliyetine sahip olmadan Facebook üzerinde online mağaza açmalarını sağlayan bir altyapı. Sigorta acentelerinden istediğimiz tek şey, bir Facebook hesabına sahip olmaları. Biz, çok basit bir üyelik altyapısıyla sadece acentelerin Facebook hesaplarını bizim sisteme bağlayarak, yaklaşık 15-20 dakikalık bir süre içerisinde tüm hizmetlerini sunabilecekleri bir online mağaza açmalarını sağlıyoruz. Bu öyle bir sistem ki, müşteri gece trafik sigortasını yenilemek isterse, acente müşteriyi Bot’a yönlendirebiliyor.
Sisteme, acentelerine destek vermek için ilk katılan sigorta şirketi HDI Sigorta oldu. HDI Sigorta’nın tüm acenteleri HDI Sigorta işlemlerini online platforma taşıyabilecekler.

Peki, acenteler bu sisteme nasıl dahil olabilir?
Bizim olmazsa olmazımız sigorta şirketlerinin bu sisteme dahil olması. Sigorta şirketlerinden istediğimiz tek şey de sigorta şirketinin tüm servislerini bağlamak. Acente tarafından tek talebimiz ise çalıştıkları sigorta şirketleri başına aylık 49 lira gibi bir ücret ödemeleri. Örnek olarak, 4 şirketle çalışan bir acente ayda yaklaşık 200 lira kira ödeyerek sistemin tamamına ulaşabilecek ve internetten hizmet verebilecek. Ayrıca acentelerin ekstra istedikleri tüm ekstra hizmetleri de sağlıyoruz. Bunun yanı sıra, bizim modelimiz kullandıkça ödeme, yani kiralama modeli. Ödeme taahhütleri, yaptırımlar gibi sorunlar bizim modelimizde bulunmuyor. Ücretlendirme de ChatBot sistemi tamamen bağlandıktan ve çalışır hale geldikten sonra yapılıyor.

SEKTÖREL MEDYADA BİR İLK: ‘SİGORTACI GAZETESİ BOT’U
“Sektörel medyada ilk Messenger Bot’unu da Sigortacı Gazetesi ile birlikte kısa bir süre önce yayına aldık. Sigortacı Gazetesi’nin tüm içeriğine, kolayca haber arama fonksiyonu, istediğiniz bir konu ile ilgili gelecek haberleri anında mesaj olarak almanızı sağlayan haber kurma fonksiyonu özellikle Messenger Bot’ların yapabileceklerini gösterebilmek açısından iyi bir fırsat oldu bizim için. Haber kurma fonksiyonunun özellikle altını çizmek isterim. Bu yenilikçi özellik sayesinde, seçilen bir başlık ya da konu ile ilgili haberleri herkesten önce okuyucunun almasını sağlıyor olacağız. Sigortacı Gazetesi’nin sektör yayını özelinde dünyada ilk olan Messenger ChatBot’u, medyanın gelecekte gidebileceği noktaları göstermek açısından da çok önemli.”

CHATBOT NEDİR?
ChatBot, sesli ya da yazılı girdilere cevap vererek bir sohbeti devam ettirebilen bilgisayar programlarına verilen isim. Bu programlar, satıştan bilgi sorgulamaya kadar pek çok işlemi gerçekleştirecek şekilde uyarlanabiliyor. ChatBot, İngilizce sohbet anlamına gelen “Chat” ve robot kelimesinin kısaltması olan “Bot” kelimelerinden oluşuyor.


Poliçede yazan verdiğimiz sözdür

$
0
0

TARSİM Genel Müdürü Yusuf Cemil Satoğlu, sistemin en önemli amacının, havuzu mümkün olabildiğince büyütebilmek olduğuna dikkat çekerek, “Havuz ne kadar büyürse bu durum çiftçimize olumlu yönde yansıyacak. Mesela, üreticinin ödeyeceği primler daha çok düşecek, muafiyet, müşterek oranları üretici lehine düzenlenecek.” dedi.  TARSİM Genel Müdürü Yusuf Cemil Satoğlu, bu ayki CEO buluşmamızda sorularımızı cevapladı.

TARSİM açısından 2016 yılı nasıl geçti ve 2017 yılı nasıl başladı?
2016 yılı oldukça yoğun geçti. Genele baktığımız zaman, 1 milyar 300 milyon lira toplam prim üretimine ulaşıldı. Poliçe adedi ise yaklaşık 1.5 milyona ulaştı. Hasar işlemleri olarak ise yaklaşık 330 bin hasar dosyası işlem gördü. Tüm bunların karşılığında üreticilere yaklaşık 900 milyon liraya yakın hasar ödemesi gerçekleştirmiş olduk. 2016 yılı sonu itibarıyla açık alanda sigortalılık oranı %19’a yaklaştı. 2017 yılının ilk ayını bir önceki yılın aynı dönemi ile mukayese ettiğimizde, poliçe adedinde %68’lik bir artış görüyoruz. 199 bin adet poliçe, 336 bin adet poliçeye ulaşmış durumda. En önemli kriter olarak gördüğümüz sigortalanan alan, bir önceki dönemde 2.6 milyon dekar iken, bu yıl aynı dönemde 4.7 milyon dekara çıktı. Sigortalı alanda %76’lık, sigortalı hayvan adedinde %87’lik bir artış var. Sigortalı hayvan sayısı 81 bin adet iken, 153 bin adede çıktı. Arıcılık (Arılı Kovan) Sigortasında %46’lık artış yaşandı. Kovan adedi, 48 binden 70 bine ulaştı. Sigortalılarımıza Ocak 2016 döneminde 2.9 milyar lira teminat verdik. Bu yıl, %58’lik artışla yine aynı dönemde 4.6 milyar liraya çıktı. Sigortalanan alan bu hızla giderse sigortalılık oranı %25’ler civarında seyredebilir diye düşünüyorum. Bu durumu, sistem açısından çok iyi bir gelişme olarak değerlendirebiliriz.

‘TEKNOLOJİK GELİŞMELERİ ÇOK YAKINDAN TAKİPTEYİZ’
2016 yılı, her zaman olduğu gibi teknolojik gelişmeleri çok yakından takip ettiğimiz ve Ar-Ge çalışmalarını yoğun bir şekilde gerçekleştirdiğimiz bir yıl oldu. Örneğin, dünyada ilk kez uygulanan dolu ve fırtına simülasyon cihazlarını geliştirdik. Yurt dışında bazı modeller vardı. Biz ülkemize özgü fırtına ile dolu simülasyon cihazları yaptık. Bu cihazlarla dolu ve fırtınanın bitkiler ve meyveler üzerindeki etkisini ölçme şansını yakaladık ve araştırmalarımıza devam ediyoruz. Bunun dışında İHA’ları (İnsansız Hava Araçlarını) deneme amaçlı kullanmaya başladık. Hayvan Hayat Sigortası tarafında ise gözlükleri (eyeglass) kullanmaya başladık. Bu uygulamanın dünyada ilklerden biri olduğunu ifade edebiliriz.

‘ÜÇÜNCÜ BASAMAĞI DA GEÇTİK’
TARSİM’in teminat kapsamı her geçen yıl genişliyor. Son olarak 81 ilin tüm ilçelerindeki kuru tarım alanlarında yetişen buğday ürünü “kuraklık verim sigortası” kapsamına alındı. Bu teminatın işleyişini anlatır mısınız?
Kuraklık, üreticilerimiz tarafından yoğun bir şekilde talep edilen bir teminattı. Biz buna ‘İlçe Bazlı Kuraklık Verim Sigortası’ diyoruz. Bu sigorta ile TARSİM, merdivende bir adım daha yukarı çıktı. Dünyada tarım sigortacılığına baktığımızda, 4 aşamadan oluştuğuna tanık oluyoruz.
İlki, tekli risk sigortası, tek bir riske teminat verilmesi.
İkincisi, çoklu risk sigortası, birden fazla riske karşı sigorta.
Üçüncüsü ise kuraklık ile birlikte Verim Sigortasına geçiş. Tüm Türkiye genelinde bu sigortayı kuru alanda ekim yapılan buğdayda veriyoruz. Verim Sigortası ile ilgili ilk adımı atmış oluyoruz. Bundan sonra buna ilişkin gelişmeler devam edecek. Bakanımızın açıkladığı üzere, 2018 yılında diğer tahıl ürünlerinde de kuraklık teminatı için çalışmalarımız devam ediyor. İleriki yıllarda da en son dördüncü basamak olan Ürün ve İşletme Bazlı Gelir Sigortasını gelişmelere, Bakanlık kararlarına göre uygulamaya alacağız.

Söz konusu teminattan faydalanmak isteyecek çiftçiler nasıl bir yol izleyecek?
Bu teminatın diğer sigortalardan hiçbir farkı yok. Öncelikli olarak tek şartımız, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne yani ÇKS’ye kayıtlı olunması ya da kaydın güncel olması. Sonrasında, sistemde yer alan 24 sigorta şirketinin acenteleri aracılığıyla sigorta poliçesi düzenlenebiliyor.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ DENGELERİ DEĞİŞTİRİYOR
En riskli bölge hangisi?
Geçtiğimiz günlerde Davos’ta gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forumu’nda açıklanan global risk raporunda, iklimsel değişiklik riski birinci sırada yer aldı. İklimsel değişiklik, sadece Türkiye’ye özgü bir sorun değil, bu dünyanın sorunu. Hiç beklemediğiniz bir yerde ve frekansta çeşitli riskler ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Üreticimiz artık bu gerçeğin bilinciyle ürünlerini ve hayvanlarını teminat altına almak zorunda.

Kuraklık teminatının dünyadaki örneklerinden bahseder misiniz?
Biz kuraklık teminatı için çok gelişmiş bir model uyguluyoruz. Dünyadaki örneklerin hiçbirinin gerisinde değil, hatta birçok noktada onların ilerisinde bir model. TARSİM sadece Kuraklık Sigortası’nda değil, pek çok konuda dünyaya örnek oluyor, öncülük ediyor.  Ancak çok uzun zamandır uygulamada olan ABD’yi bunun dışında tutmak lazım.

2017’nin sonunda toplam üretimin yüzde kaçı kurak sigortasından gelebilir?
Birtakım rakamsal hedeflerimiz var ama bu kuraklıkta ilk yılımız. Bu teminatın hazırlık aşamaları epeyce uzun sürdü. Yaklaşık iki yıldır çok yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Şu ana kadar yaklaşık 34 bin adet poliçe  düzenlenmiş durumda. Yıl sonuna kadar yapacağımız yoğun eğitim ve tanıtım faaliyetleriyle, üreticilerimizin Kuraklık Sigortası’ndan haberdar olmasını sağlamak amacıyla var gücümüzle çalışacağız.

‘YENİ TEMİNATLAR ÇİFTÇİNİN BEKLENTİSİNİ KARŞILAYACAK’
Öte yandan büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık ile meyve ağaçları ve asmalara yönelik teminatlar başlattınız. Bunlardan bahseder misiniz?
Büyükbaş ve Küçükbaş Hayvan Hayat Sigortası’nda hırsızlık, yetiştiriciler tarafından yoğun bir şekilde talep edilmekteydi. Yeni yıldan itibaren Büyükbaş ve Küçükbaş  Hayvan Hayat Sigortası’nda, hırsızlık ve hırsızlık teşebbüsü sonucu meydana gelen zararlar teminat kapsamına alındı.
Aynı şekilde meyve ağaçları ve asmaların kendileri ile fidanları, dolu,  fırtına, hortum, yangın, deprem, heyelan, sel ve su baskını, taşıt çarpması ve kar ağırlığı risklerine karşı yeni yıldan itibaren teminat kapsamına alındı.
Ayrıca, açık ve yarı açık sistemde yetiştirilen tavuk, hindi, devekuşu, kaz ve ördek, (Dar Kapsamlı ‘Hastalıklar hariç’ tarife çerçevesinde olmak kaydıyla) Kümes Hayvanları Hayat Sigortası kapsamında teminat altına alındı.
Ekonomik değere sahip olan asma yaprakları, dolu, fırtına, yangın, hortum, sel ve su baskını, deprem ve heyelan  riskleri nedeni ile meydana gelen zararlara karşı teminat kapsamına alındı.
Yağmur riskinin kiraz ürününün olgunlaşma döneminde neden olduğu miktar kaybı da yine yeni yıldan itibaren teminat kapsamına alındı ve üreticinin hizmetine sunuldu.

Sera konusunda üreticilerin dikkat etmesi gereken hususları bizimle paylaşabilir misiniz?
Sera yapı malzemeleri, içindeki teknik donanım ve serada yetiştirilen bitkisel ürünler için risk inceleme ve değerlendirme sonucuna göre, dolu, deprem, taşıt çarpması ile fırtına, hortum, yangın, heyelan, sel ve su baskını, kar ve dolu ağırlığı riskleri teminat kapsamına alınabiliyor. Sera Sigortası’na kabul için belirlenen bazı kriterler ve alınması gereken önlemler söz konusu. Eğer o önlemlerde bir eksiklik varsa üreticiler bazı teminatları alamamak durumunda kalabilir.  Bu durum, özellikle eski seralar için geçerli. Yeni seralarda çok büyük problemler bulunmuyor.
Örnek olarak, seranın örtüsünü koruyan ve tutabilecek kalınlıkta ve yoğunlukta özellikle fırtınaya karşı koruyan çevre betonunun olması gerekiyor. Çevre betonu olmayan bir sera için fırtına teminatı veremiyoruz.  Ancak şartları karşılayan modern seralara rahatlıkla teminat verebiliyoruz.

‘TARSİM, ÜRETİCİMİZİN HİZMETKÂRIDIR’
Üreticilere son olarak ne mesaj vermek istersiniz?
Sistem’i büyüterek, geliştirmenin ve sürdürülebilir olmasını sağlamanın yanı sıra, sigortanın sunduğu imkanları üreticiye anlatmak bizim en önemli görevimiz. Ancak üreticilerimizin de tarım sigortaları konusunda biraz daha bilinçli olmasını bekliyoruz. Üreticinin nasıl sigorta yaptırıldığını, poliçesinin hangi teminatları içerdiğini, bir hasar anında ne yapması gerektiğini mutlaka bilmesi gerekiyor. Sigorta konusundaki bazı bilgi eksiklikleri, “TARSİM teminat vermiyor, hasar ödemiyor, eksik ödüyor” gibi eleştirilerle bizleri karşı karşıya bırakıyor maalesef. Sonuç olarak, TARSİM, üreticimiz için var. TARSİM üreticimizin hizmetkharı. Ancak üreticilerimizin de TARSİM’in bir sigorta sistemi olduğunu anlaması gerekiyor. Poliçede belirtilen teminatlar ne ise TARSİM’in sorumluluğu da o çerçevede. O poliçede yazan bizim sorumluluğumuz, verdiğimiz söz.
TARSİM olarak eksik ödeyelim, fazla ödemeyelim gibi politikamız asla yok. Ticari bir işletme değiliz. Tarım ekonomisinin, tarım üretiminin sürekliliğini sağlayan enstrümanlardan bir tanesiyiz.

SATOĞLU:  TARSİM olarak ticari bir işletme değiliz. Tarım ekonomisinin, tarım üretiminin sürekliliğini sağlayan enstrümanlardan bir tanesiyiz.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ANA KONUMUZ
İklim değişikliği ile ilgili olarak TARSİM tarafında ne gibi sosyal sorumluluk çalışmalarınız var?
Biz sosyal konulara duyarlı bir kurumuz, bu işimizin bir parçası. İklim değişikliği bizim ana konumuz. Aslında TARSİM olarak yaptığımız bütün çalışmaları sosyal sorumluluk çalışmaları olarak nitelendirebiliriz.
Yaptığımız işin duygusal bir tarafı var, sorumluluğu yüksek olan bir alan. Biz üreticiye her daim dokunuyoruz. Bir üretici hasar gördüğü zaman bir yıllık emeği boşa gitmiş oluyor. TARSİM poliçesi almayan üreticinin yaşadığı sıkıntıyı geçenlerde Mersin’e gittiğimde net bir şekilde gözlemledim. Ortada bir hasar var, üreticinin sigortası yok ve emeği bir anda yok olmuş, ama sigortayı yaptıran memnun ve mutlu. Çünkü o kaybını maddi olarak yerine koyabilecek. Bütün bunları gördüğünüz zaman siz de mutlu oluyorsunuz ve işin duygusal tarafından memnun kalıyorsunuz.

TARIM SİGORTALARI  PAHALI DEĞİL
Tarım sigortası pahalı bir ürün mü?
Kesinlikle değil. Şundan dolayı, zaten devletin prim desteği var. Devlet üreticiye, meyvelerde don teminatında %67, kuraklıkta %60, geri kalan tüm sigorta branşlarında %50 oranında prim desteği sağlıyor. Biraz önce de belirttiğimiz gibi, TARSİM’in kuruluş amacı ticari değil ve kâr amacı yok ama sistemin de sürdürülebilir olması gerekiyor. 80’li 90’lı yıllarda Latin Amerika’da bu tip havuz denemeleri yapıldı. Ancak 3-4 yıl içinde sistemin yürümediği gözleniyor. Bunun temel nedeni, verilen ile alınan arasında bir dengenin olmamasından kaynaklanıyor. TARSİM’de o denge her zaman gözetiliyor. Yani, sistem açısından bu ticari bir tercih değil, hayati bir tercih. Sistemin hayatına devam edebilmesi için yapılan bir tercih.

Meral Öztürk- Yakup Sayar
meralozturk@sigortacigazetesi.com.tr
yakup@sigortacigazetesi.com.tr

Faizsiz bireysel emeklilik fonlarında hedef %25

$
0
0

Bu ay “CEO’lar Konuşuyor” bölümümüze konuk olan Katılım Emeklilik Genel Müdürü Ayhan Sincek Türkiye’de tasarruf kültürünün oluşturulmasının önemine dikkat çekti. “Türkiye’nin tasarruf anlayışında pozitif bir yönde katkı sağlamak da bizler için önemli” diyen Sincek, “Düşük olan tasarruf oranlarımızı artırmak ve tasarruf anlayışının yerleşmesini sağlamak için enerjimizin bir kısmını finansal okur yazarlık doğrultusunda kullanıyoruz, başta kendi müşterilerimize olmak üzere tüm milletimize doğru tasarruf etmeyi anlatıp onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz” diye konuştu.
Sincek, faizsiz fonların büyüklüğünün gönüllü kısımda şu anda %6’ya geldiğini de belirterek, “Bizim büyüme hızımız konvansiyonel yönteme göre daha fazla. Bu da gösteriyor ki, faizsiz BES ve sigortacılığın gideceği daha çok yol var. Faizsiz fonların büyüklüğü %20-25’ler seviyesine gelebilir.

OKS’nin  ilk kademesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle BES’in çok demokratik ve şeffaf olduğunu söylemeliyim. Devletin istediği, herkes bir kere sisteme girsin, sabredip sistemde kalanın da kendisi için ne kadar kazançlı bir sistem olduğunu görsün. BES yaptıramayan düşük gelirli bir kesim var. Oturduğu yerde işverenin seçtiği BES şirketi ile ‘0’ maliyetle sistemle tanışıyor. Otomatik Katılım Sistemi (OKS) ile geniş kitlelere ulaşabiliyoruz. İlk etapta OKS 1.7 milyon kişiye ulaştı. Şu anda sistemin tanınırlığı daha iyi, şimdi girenler daha şanslı.

‘TASARRUF ETMEZSEN GİRDAPTAN ÇIKAMAZSIN’
Finansal sağlıklı yaşam çok önemli. Eğer aile bütçesini çeviremiyorsanız bir girdabın içerisine giriyorsunuz. Mevcut durumda tasarruf yapamıyorsanız girdabın içinden çıkamazsınız. BES bunun için en iyi enstrüman. Bankaya gittiğinizde size 100-200 liraya vadeli hesap açmıyorlar. Ama bizler toplanan küçük küçük paraları tamamen profesyonel fon yönetimi şirketleri ile yönettiriyoruz.  En iyi performansı göstermek için toplanan bütün paralarla çok büyük ihalelere giriyorlar. OKS’de kalanlar orta ve uzun vadede kazanacaklar. Çıkanlar için bir şans daha olacağını düşünüyorum. Ama ilk 1.000 lirayı girdi/çıktı olduğu için alamayacak. Belki önümüzdeki günlerde onunla ilgili af da gelebilir. BES sisteminde inanılmaz cömert teklifler var. %25 çok ciddi bir teşviktir. Hiçbir banka size %25 vermez. Fon işletim ücretleri şu anda en düşük seviyede. OKS’nin ilk üç aylık birikim fonu 100 milyon lirayı aştı. Nisan öncesi sistemde 700 bin kişi vardı. Bunların sistemde kalacağını düşünüyorum. 1 Nisan itibarıyla da kamu ağırlıklı 4 milyon kişi sisteme girdi. Bu etapta kalanlar daha çok olur.

‘MÜŞTERİ SAYIMIZ 300 BİNİ AŞTI’
Şirketinizin ilk kademedeki performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz 2014 yılında son kurulan emeklilik şirketi olarak, 130 bine yakın yaklaşık 50 firmayla OKS sözleşmesi imzaladık. Bir anda müşteri sayımız 300 bini aştı. OKS bizim için iyi bir fırsat oldu. Bildiğiniz gibi biz katılım prensipleriyle yani yüzde yüz faizsiz çalışan bir şirketiz. BES kurulduğu zaman faizsiz fonlar yoktu. 2010 yılından itibaren faizsiz fonlar da devreye girdi. 8-9 şirket bunları müşterilerine sunuyor. Ama bizim gibi tamamen faizsiz fonlar sunan 2 şirket var. OKS’ye giren kişilerin yarısı faizsiz fonları tercih etti. İkinci basamakta da bu şekilde devam edeceğini düşünüyorum. İnanç tarafından bakan, hassasiyeti olan kişiler, paralarını faizsiz fonlara yatırmayı tercih ediyor.

İkinci kademede ilk izlenimleriniz nasıl? Rakamsal beklentileriniz ve bu kademede cayma oranı ne seviyelerde gerçekleşebilir?
İkinci kademede, biliyorsunuz, kamu çalışanları da var ve biz yaklaşık 50-60 grup ile sözleşme imzaladık. Kamu çalışanlarında bazı bakanlıklar serbest bırakıldı. Bazı bakanlıklar ise tüm teşkilatın istedikleri şirketle çalışmasını arzu etti. Biz ikinci kademede çok da agresif bir yol izlemedik. Bizi tercih edenlerle ilerliyoruz. Agresif olan şirketler pazarda yer almak ve/veya payını yükseltmek için fon işletim giderlerini düşürerek pay kapmaya çalışıyorlar.

‘CAYMA ORANI DÜŞER’
Bu kademeden sonra cayma oranının iyileşme göstereceğini düşünüyorum. Biliyorsunuz varlık fonları kuruldu ve önümüzdeki dönemde o fonların çok iyi performans göstereceğini düşünüyorum. Biz de, özel sektörde, İstanbul Borsası’nda yatırım yapacak yer arıyoruz. Fonlarımızı çeşitlendirmemiz lazım. Sistem çok şeffaf, aynı BES’teki gibi kişinin kendi hesabı ve şifresi var. Hesabının bütün hareketlerini sadece kişi kendisi görüyor ve isterse fonlarının işleyişini değiştirebiliyor veya yatırdığı parayı yükseltebiliyor. İşverenin kişinin hesabı üzerinde hiçbir etkisi yok. OKS yüzde yüz güven ve güvence veriyor. Hazine ve SPK’nın yanı sıra artık Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da sistemi denetliyor.

OKS gelince kurumsal şirketler zorlandı mı?
Turn over’ı çok olan şirketlerde bu süreç çok zor işliyor. Hizmet sektöründe yılda %30-35 turn over’ı olan şirketler var. Her ay 1000 kişi girip çıkıyor. Her giren için OKS verilerini hazırlamak, sisteme yüklemek ve çıkanları bordro sisteminden düşecek olmak, onlar açısından baktığımızda operasyonel bir yük. Şirketlerde bu işlemleri yapacak az sayıda eleman var ise onların bu konu ile ilgili eleman artışına gitmesi gerekir. İlerleyen süreçlerde sistemlerin entegrasyonuyla otomasyon uygulanabilirse işlerin daha kolay hale gelmesi sağlanabilir.

OKS’de her ay farklı maaş alanların kesintisi nasıl olacak?
Bu konu bizim tespitlerimiz arasında da var. İkinci düzenlemeler geldiği zaman sadece baz maaşından kesintisinin daha basit olacağını düşünüyoruz. İkramiyesinden, temettüsünden, fazla mesaisinden kesinti modeli herkes için çok zor. Sırf bu yüzden OKS’den çıkanlar var. Kurumsal beyaz yakalılarda bu da etkili oldu. Kişinin maaşından kesildi, örneğin şubat-martta bonusu var, bonusundan da %3 alacaksınız! Bu gibi örnekler için yeni düzenlemelerin geleceğini düşünüyorum.

‘ARTIK HIZLI OLMANIZ GEREKİYOR’
Teknolojiye önem veriyor ve bu konuya yatırım yapıyorsunuz…
Yeni bir şirket olarak teknolojinin ve inovasyonun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Artık hızlı olmamız gerekiyor. Özellikle bankasüransta ürün yenileme hızı çok önemli. Bankaya entegre olmak için ciddi bir altyapının olması gerekiyor. Her ürün için başka bir entegrasyon yapmaya kalkarsanız gündemi normalde yoğun olan bir bankanın işini zorlaştırırsınız. Bizim iki bankayla da çok iyi bir altyapımız var. Lisans süresince yaptığımız ve kurduğumuz network ile yeniliğin önünü açmak daha kısa sürüyor.
İnternet sitemiz ile ödül aldık. Bizim için iyi bir motivasyon oldu. BES’te ve hayat sigortalarındaki bütün ürünlerini müşterilerimiz mobil uygulamamıza girip birikimlerini görebiliyor ve işlem yapabiliyorlar. Katkı payını, fonlarını değiştirebiliyorlar.
Geçen sene çok sıkışık bir takvimimiz olmasına rağmen OKS için bütün altyapımızı tamamladık. Müşteri çağrı merkezlerimizi de yılın başından itibaren hazır hale getirmiştik.

Otomatik Katılım Sistemi’nde başka bir beklentiniz var mı?
Çok acele etmeye gerek yok. Öncelikli olarak bu sistem işlesin ve önümüzü görelim. Şu anda tablo çok kötü değil. Burada en çok zorlanan taraf bizler, yani emeklilik şirketleri. Bizlerin de şirketler olarak çok fazla şikayet edecek lüksümüz yok. Sistemin bir maliyeti var. Bu maliyeti karşılayabiliyorsanız pazarda yerinizi alıyorsunuz. Bu işi yaparken başka işleri kaçırabiliyoruz. OKS başladığından beri BES geçen seneye göre daha düşük geçiyor. Yılın ikinci yarısında daha fazla asılmak durumunda kalacağız. Ama ramazan bizim için çok bereketli bir aydır. Üç yıldır özellikle ramazanda katılımcı sayımız ciddi şekilde yükseliyor.

‘FAİZSİZ SİGORTACILIK DAHA DA GELİŞECEK’
Faizsiz sigortacılığın ülkemizdeki gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu alanın güçlenmesi için neler yapılabilir?
Faizsiz bankacılık gibi faizsiz sigortacılık da kendine doğal bir büyüme alanı buldu. Katılım Emeklilik olarak sektöre girdiğimiz günden beri izlediğimiz hızlı büyüme seyri ve ortaya çıkan hacim ve rakamlar potansiyelimizin yüksek olduğunu ve faizsiz sigortacılığa ve faizsiz BES’e ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Hatta kurum olarak bu büyüme hızımızı korursak, konvansiyonel rakiplere karşı katılım bankalarının gösterdiği performanstan daha iyi performans göstererek, katılım bankalarının kendi sektöründe ulaştığı pazar paylarına sigorta sektöründe rahatlıkla ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Katılım Emeklilik olarak BES’te, Otomatik Katılım Sistemi dahil, ulaştığımız sözleşme sayısı 266 bin; faizsiz sigortacılık ürünlerimizde ise 163 bin adet sigorta sözleşmesine ulaştık.
OKS’ye dahil olan tüm çalışanların %50’sinin faizsiz fonları tercih etmiş olması ve son dönemde faizsiz sigortacılığın pazar payının artması halkımızda bu alana olan teveccühün bir göstergesi.
Faizsiz bankacılık ülkemizde 30 yılını tamamladı. En kıdemli ortağımız Albaraka’nın 30 yıllık bir geçmişi var. Bankacılık sistemi içinde %5,5 payları var. Ama biz Katılım Emeklilik olarak daha iddialıyız. Hayat sigortacılığından (tekafül) ve BES’in faizsiz tarafından bahsediyorum. BES’te faizsiz fonların büyüklüğü gönüllü kısımda şu anda %6’ya geldi. Bizim büyüme hızımız konvansiyonellere göre daha fazla. Bu da gösteriyor ki faizsiz BES ve sigortacılığın gideceği daha çok yol var. Faizsiz bankacılık yapanların 2023 yılı hedefleri yüzde 15. Bizim onlardan çok daha hızlı büyüyeceğimizi düşünüyorum. Faizsiz fonların büyüklüğü yüzde 20-25’ler seviyesine gelebilir. OKS’de zaten %50-50 gidiyor.

OKS’de oran nasıl %50 – %50 oldu peki?
Çünkü faizli ve faizsiz aynı zamanda başladı. Gönüllü BES’te ise arada 7 sene fark var. Faizsiz sistem 2010 yılında başladı. BES ise 2003 yılında başladı. Dolayısı ile büyüme potansiyeli konvansiyonele göre çok daha iyi. Bizim büyüme rakamlarımız da bunu destekliyor. Biz faizsiz katılım sigortacılığı tekafülde piyasanın lideri konumundayız. Emeklilik tarafında ikinci sıradayız. Bu segmentte piyasanın lideri olma arzusundayız ve bu doğrultuda emin adımlarla ilerliyoruz.

SİNCEK: Sektöre girdiğimiz günden beri izlediğimiz hızlı büyüme, faizsiz sigortacılığa ve bes’e ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor.

‘KATILIM EMEKLİLİK SAĞLIKTA DA ETKİN OLACAK’
Hayat ve sağlık sigortalarındaki gelişmelerden de bahseder misiniz?
Bildiğiniz gibi biz tekafül uyumlu çalışıyoruz. Bizde sadece bankadan verilen kredilerle satılan ürünler yok, aynı zamanda kritik hastalıklar, ferdi kaza, eğitim sigortası ürünleri mevcut. İki bankamızda da bu ürünleri sunuyoruz. Yine bildiğiniz gibi Hazine BES firmalarına da sağlık branşında çalışma fırsatı verdi. Lisansımızı alıp ürünler hazırlandığında her iki bankamızdaki 650 şubeden sağlık sigortası ürünümüzü satışa sunacağız. Katılım Emeklilik için ciddi bir alan açılıyor. Sağlık ürününde sektöre göre daha başarılı olacağımızı düşünüyorum. Çünkü hayat ve emeklilik şirketlerinin bireysel satışlardaki performansı elementer şirketlere göre çok daha başarılı. BES satmak bile başlı başına bir meziyet gerektiriyor. Bu meziyet sayesinde sağlıkta başarılı olabiliriz. Bu branşın satışında devamlılık çok önemli. Her yıl yenilenebilir ve fiyat garantisi olması lazım. O açıdan bizim etkimizin özellikle tamamlayıcı sağlık ürünlerinde daha iyi olacağını düşünüyorum.

‘TASARRUF ANLAYIŞINA KATKI SAĞLIYORUZ’
BES 5 yıl sonra nerede olur ve Katılım Emeklilik bu zaman diliminde nerede olur? Öngörüleriniz nedir?
Faizsiz BES ve faizsiz sigortacılıkta sektör lideri olma hedefiyle yola çıktık. 5 yılda 500 bin sözleşme hedefimizi ortaya koymuştuk ve bu yolda emin adımlarla ilerliyoruz. BES’le ilgili hedeflerimiz sadece rakamlarla ve büyüklükle ölçülmemeli. 5 yıl sonunda Türkiye’nin tasarruf anlayışında pozitif bir yönde katkı sağlamak da bizler için önemli. Düşük olan tasarruf oranlarımızı artırmak ve tasarruf anlayışının yerleşmesini sağlamak için enerjimizin bir kısmını da finansal okur yazarlık doğrultusunda kullanıyoruz, başta kendi müşterilerimize olmak üzere tüm milletimize doğru tasarruf etmeyi anlatıp onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Meral Öztürk
meralozturk@sigortacigazetesi.com.tr

Generali, Türkiye’de daha hızlı büyüyecek

$
0
0

Generali Global İş Birimleri ve Uluslararası Bölüm CEO’su Frédéric de Courtois, İstanbul ziyaretinde Sigortacı Gazetesi’ne açıklamalarda bulundu. Türkiye’ye inançlarının tam olduğunu belirten Frédéric de Courtois, “Generali Sigorta’nın büyümesi için stratejik kararlar aldık” dedi. Generali’nin bazı ülkelerden çekileceğini açıklayan de Courtois, Türkiye’nin çalışmaya ve yatırım yapmaya devam edecekleri 25 ülkeden biri olduğunu belirtti. Son yıllarda sigortacılığın işleyişinde radikal değişiklikler yaşandığını dile getiren de Courtois, dijitalin artık iş hayatında önemli bir yer tuttuğunu, ancak acentelerin öneminin azalmayacağını söyledi. Türkiye’de büyümek için hem dijital hem de acente kanalına yatırım yapmaya devam edeceklerini belirten
de Courtois, organik büyümenin yanında satın almalara da açık olduklarını ifade etti.
Generali Global İş Birimleri ve Uluslararası Bölüm CEO’su Frédéric de Courtois, zaman zaman Generali Türkiye CEO’su Maurizio Pescarini’nin de katıldığı söyleşide Sigortacı Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.

Öncelikle Generali’de yönettiğiniz bölüm hakkında bilgi verir misiniz?
Global İş Birimleri ve Uluslararası Bölüm, Generali’nin dörtte biri, yani 20 milyar dolarlık prim anlamına geliyor. Bunun içinde 7 bölüm bulunuyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu EMEA, çok hızlı büyüdüğümüz Asya, Latin Amerika ve dört ayrı küresel iş biriminin başındayım. Biri Europ Asistance, Generali Kurumsal ve Ticari Birimi kanalıyla uluslararası şirketleri sigortalıyoruz. Generali Çalışan Yan Hakları Bölümü’nde de Facebook, Nestle, Google gibi şirketlerin çalışanlarını sigortalıyoruz. Bir de Generali Küresel Sağlık Birimi var.

Generali’nin Türkiye’ye yaklaşımı nedir?
Generali Türkiye’de 154 yıldır yer alıyor. Ve kendimizi Türkiye’nin dostu olarak görüyoruz. Çok uzun zamandır buradayız ve daha uzun yıllar Türkiye’de kalmaya devam edeceğiz. Burada var olan en eski sigorta şirketiyiz ve bundan dolayı da gurur duyuyoruz. Dünyada da büyükler arasında en eski en köklü olanıyız

3 AYDA 1.2 MİYAR DOLAR İŞLETME KÂRI
Üç aylık sonuçlarımız açıklandı. 1.2 milyar dolarlık bir işletme kârı açıkladık. Geçen sene de aynı şekildeydi. Kasım ayında yatırımcılara taahhüt ettiğimiz rakamları birinci çeyrekte gerçekleştirdik. Bu arada stratejik bir açıklama da yaptık. Biliyorsunuz bizim varlık yönetim şirketimiz de var ve kendi varlıklarımızı yönetiyoruz. 400 milyar euronun üzerinde varlık yönetiyoruz. Bunu kaldıraç olarak kullanarak üçüncü tarafların varlık yönetimini de geliştirmeye karar verdik ve stratejik bir karar olarak bunu duyurduk.

‘TÜRKİYE ODAKLANACAĞIMIZ 25 ÜLKEDEN BİRİ’
Generali önümüzdeki dönemde nasıl bir yol izleyecek?
Generali Grubu’nda yaklaşık bir yıldır yeni bir yönetim ekibi görev alıyor. Biz gelecek vaat eden ülkelere odaklanmak istiyoruz. Bugün 40 ülkede sigorta faaliyeti gösteriyoruz. Bazı ülkelerden çıkma kararı aldık ve 25 ülkede daha çok odaklanarak sigortacılığı sürdüreceğiz. Bu ülkelerin isimlerini henüz açıklamadık ama Türkiye faaliyet göstermeye, hizmet yürütmeye, yatırım yapmaya ve işimizi büyütmeye devam edeceğimiz 25 ülkeden biri.

‘TÜRKİYE’DE SİGORTA POTANSİYELİ YÜKSEK’
Analizlerimizi tabi ki potansiyele göre yaptık. Türkiye’de potansiyel gerçekten çok yüksek. Bizim şirketimizin pazardaki potansiyeli de tabi ki çok önemli. Türkiye’de göreceli olarak hâlâ küçük bir şirketiz, %1’lik bir pazar payımız var. Türkiye’de çok daha büyüyebiliriz. Sadece ilk beşe girebileceğimiz ülkelerde kalmaya karar verdik. Bunun için zaman belirlemedik ama çok net bir şekilde Türkiye’deki ilk beş sigorta şirketinden biri olmak istiyoruz. Bu bir dönüm noktası, çünkü Türkiye’de gerçekten çok sağlam bir şirketimiz var. Bunun detaylarını aktaracağım ama büyümeyle ilgili çok iddialı hedeflerimiz bulunuyor.
Tekrar pazara dönecek olursak, bu pazarda gerçekten çok ciddi bir potansiyel olduğuna inanıyoruz. Mevcut penetrasyon oranlarına baktığımızda hem hayat dışı hem de hayat ve emeklilikte ciddi bir potansiyel görüyoruz Türkiye’de. Türkiye zaten çok hızlı bir şekilde kalkınıp gelişiyor. Bundan dolayı da şirketler ve aileler daha fazla korunma ihtiyacı duyuyor. Aynı gelişim hızında olan diğer ülkelerle kıyaslayacak olursak, biliyoruz ki sigortanın tam gelişeceği zamandayız. Bu anlamda da içinde olduğumuz bu pazara güveniyoruz ve Türkiye’de kalıp yatırım yapmaya devam etme kararlılığındayız.

‘HAYAT VE EMEKLİLİK SEKTÖRÜ GÜNDEMİMİZDE’
Türkiye’de ne kadar büyümeyi hedefliyorsunuz?
İki ana dağıtım kanalımız var ve böyle olmaya devam edecek. Acenteler ve dijital kanallar. Dijital derken diğer sigorta şirketleriyle aramızda bir fark olduğuna inanıyorum. Bu iki dağıtım kanalına da yatırım yapmaya devam edeceğiz. Aynı zamanda ortaklıklar kurmak için doğru bir ortamımız var, çünkü çok geniş müşteri tabanı olan bir şirketiz. Bu müşteri tabanını kullanarak sigorta satışımızı artıracağız. Ürün tarafında ise; şu an sadece hayat dışı sigortalar satıyoruz. Hayat dışı ürünlerimizi daha fazla çeşitlendirmek istiyoruz. Trafik sigortası önemli ama başka ürünler geliştirerek, yeni teklifler oluşturacağız. Aynı zamanda hayat ve emeklilik sektörüne girmeyi hedefliyoruz.

Emeklilik konusunda kararınızı verdiniz mi?
Hayır, şu an planlamaları yapıyoruz ve araştırmalarımızı sürdürüyoruz. Yaz gelmeden önce şirket olarak kararımızı duyuracağız.

‘TÜRKİYE BÜYÜMENİN LOKOMOTİFİ’
Önemli olan kârı büyütmek. Ama Türkiye’yi içinde bulunduğumuz 25 ülkede bir büyüme lokomotifi olarak konumlandırıyoruz. Hem şirketimizi hem de pazar payımızı büyütmek istediğimiz bir ülke Türkiye.
Bizim global CEO’muz Philippe Donnet acentelerin gelecekte de önemini sürdüreceğine inanıyor. Mesela, seyahat acenteleri gibi acentelerde işlerin çoğu online alana taşındı. Ama insanlar sorunlarını, sağlıkları, evleri, gelecekleri söz konusu olunca biriyle bizzat konuşmak istiyorlar. Konuşmak istedikleri kişiler de profesyonel acenteler. Bizim acentelerimiz daha profesyonelleşecek. Dijital araçlarımız olacak ama acentelerimiz de çalışmaya devam edecek. Tabii ki dijital çok önem kazanacak. En nihayetinde müşterilerimiz dijital bir iletişim kurmak istiyorlar. Basit ihtiyaçlar için acentelerimiz de internet üzerinden hizmet verebilirler.

‘DÜŞÜK FAİZ ORANLARI, FİNANS SEKTÖRÜNÜ ZORLUYOR’
Türkiye’de satın alma planınız var mı?
Türkiye’de büyümek istediğimiz bir gerçek. Önceliğimiz organik bir büyüme ama satın alma olanaklarını da göz önünde bulunduruyoruz. Doğru fırsat karşımıza çıkarsa bu fırsatı değerlendiririz. İyi bir fırsat bulursak satın almaya da olumlu bakıyoruz.

Sigorta sektöründeki ekonomik durumla ilgili bilgilerinizi de paylaşır mısınız?
Öncelikle dünyadaki ekonomik durumdan bahsedelim. Dünyada ekonomik durum hemen hemen çoğu ülkede iyileşmiş durumda. Finansal hizmet sektöründe şöyle bir zorluk var: O da düşük faiz oranları. Faiz oranları şu an tüm dünyada çok düşük bir seviyede seyrediyor. Bu hem hayat hem de hayat dışında hizmet veren sigortacılar için büyük bir sorun. Ekonomide bir gelişme olsa da faiz oranlarından dolayı sigortacılar için durum zor. Biz Türkiye’de de büyümek istiyoruz ve büyümeye ihtiyacımız var. Dijital de ciddi bir şekilde büyüyebileceğimiz bir kanal. Müşteri deneyimine odaklanarak dijitalde de güçlenmek istiyoruz. Daha küçük bir şirket olmamızın avantajı da şu: Hem çok dinamik hem de teknolojiyi çok çarpıcı bir şekilde kullanabiliyoruz.
Son olarak, Fransız olduğum için Fransa seçimleriyle de ilgili konuşmak istiyorum. Macron’un seçilmesinin insanlara umut verdiğini düşünüyoruz. Genç, mantıklı, rasyonel bir insan. İş dünyasını ve Avrupa’yı destekleyen bir şahsiyet. Umuyoruz ki doğru adımları atacak ve Fransız halkının ve şirketlerinin hayatı kolaylaşacak ve iyileşecek.

Generali Türkiye’de yeni yapılanma
Türkiye’deki yeni hedefleri doğrultusunda yönetimi de yeniden düzenleyip güçlendirmeye karar verdiklerini belirten Generali Global İş Birimleri ve Uluslararası Bölüm CEO’su Frédéric de Courtois, Türkiye’de ortalamanın üzerinde bir büyüme hedeflediklerini söyledi.

Türkiye’de nasıl bir yol izleyeceksiniz?
Türkiye’deki yeni hedeflerimiz çerçevesinde biz yönetimi de yeniden düzenleyip güçlendirmeye karar verdik. Bu bağlamda ilk kararımız: Mine Ayhan’ın şirketin Yönetim Kurulu Başkanı olması oldu. Gerçekten, Mine Hanım’ın başkanlığından dolayı çok mutluyuz ve şirketin yeni başkanlığında gelişimini destekleyeceğiz ve ortaklıklara odaklanacağız. Aynı zamanda global işbirliğimiz de var. Biz Türkiye’de hem Generali Sigorta’yı hem de grup asistans şirketimiz olan Europe Asistans’ı destekliyoruz. Biliyorsunuz Paris merkezli Europ Assistans Grubu’nun üst yönetimine Mine Ayhan’ı atadık. Diğer taraftan da Maurizio Pescarini’yi Generali’ye katılmadan önceden tanıyorum. Kendisi çok güçlü bir kariyer geçmişine sahip ve Türkiye deneyimi olan bir isim. Pescarini’yi de ekibimize kattığımız için çok mutluyuz.
Yeni CEO atandığı zaman yeni bir stratejik plan hazırladık Türkiye için. Sigorta sektörü çok derin değişimlere sahne olacak. Bu iki faktörden kaynaklanıyor: İnsanlar zenginleşince ve yaşlanınca koruma ihtiyaçları artıyor. Öte yandan, kurumsal tarafta şirketlerin de korunma ihtiyaçları artıyor çünkü siber güvenlik gibi yeni riskler ortaya çıkıyor. Biz burada bir katma değer oluşturuyoruz.

GLOBAL BÜYÜME SÜRÜYOR
Globalde de şirket sonuçlarımız büyüyor. Türkiye’de de ortalamanın üzerinde bir büyüme beklentisindeyiz. Artık müşterilerimiz aldıkları teklifleri online olarak kıyaslayabiliyorlar. Günümüzde internet üzerinden hizmet veren çok büyük şirketler var. Bu şirketler de müşterilerdeki beklentiyi artırdı. Biz yeni stratejimizde özellikle müşteri deneyimine konsantre olacağız. Biz burada çok iyi bir başlangıç noktasında olduğumuzu söyleyebiliriz. Yaptırdığımız anketler müşteri memnuniyetinin halihazırda şirketimiz nezdinde Türkiye’de yüksek olduğunu gösteriyor. Özellikle dijital bir şirket olduğumuzun altını çizmek istiyorum. Biz hem direkt hem de acente aracılığıyla satış yapıyoruz. Dijital tarafımız da çok güçlü. Müşterinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde konumlandığımıza inanıyoruz.

PESCARİNİ: ACENTE EN ÖNEMLİ KANALIMIZ
Söyleşide Generali Türkiye CEO’su Maurizio Pescarini ise şunları söyledi: “Büyüme bizim için kârın büyümesi demek. İlk önceliğimiz bu. Bu nedenle de acente kanalı en büyük ve en önemli satış kanalımız olmaya devam edecek. Kendi sahip olduğumuz müşteri ağının kapasitesini de kullanmak istiyoruz. Doğru broker ve doğru acentelere odaklanacağız. Öte yandan dijital fırsatları da değerlendirmeye çalışacağız. Generali Türkiye’nin asıl amacı kısa vadede kârlılığımızı iyileştirmek olacak. İş planımızın uygulanmasına ciddi bir şekilde odaklanacağız ve büyümemizde devam edecek adımları da doğru bir şekilde kurgulayacağız. İleride yeni ürünler oluşturacağız ve satın alma fırsatı bulursak değerlendireceğiz.

Dijital dünyada çalışana yatırım da değişti

$
0
0

Sigortacı Gazetesi olarak, sektördeki İnsan Kaynakları uygulamalarını inceleyeceğimiz serinin ilk ayağında AXA Sigorta İnsan Kaynakları ve İç İletişim Bölüm Başkanı ve İcra Kurulu Üyesi Esra Güller ile sohbet ettik. Güller, “Şirketlerin ürünlerine veya pazarlama faaliyetlerine yaptıkları yatırımları insan kaynağına yapılan yatırım ile ne kadar başka bir boyuta taşıyabileceklerinin ölçülebildiği bir dönemdeyiz” dedi. Günümüzde İK departmanlarının odağında operasyonel işlerden çok ‘çalışan bağlılığı’, ‘şirket kültürü’ ve ‘verimlilik’ üzerine çalışmalar olduğunu belirten Güller, İK uygulamalarına dair sorularımızı yanıtladı. Son 10 yıla bakıldığında, dünyada uygulanan İK politikalarında nasıl bir değişim oldu? Son 10 yıl, şirketlerin ‘İnsan Kaynağı’na bakışı ve bu doğrultuda oluşturdukları yol haritalarına baktığımızda oldukça önemli bir dönüşümü simgeliyor. Eskiden herkes sadece ürününe yatırım yapardı, bir dönem sonra pazarlama faaliyetlerine yatırım yapılmaya başlandı. Ama her dönemin vazgeçilmezi olması gereken ‘insana yatırım’ konusu da gün geçtikçe daha çok önem arz etmeye başladı. Ve her şeyin hızla dijitalleştiği günümüzde yetkinliklerini analitik bakış açısıyla farklılaştıran insana yatırım dönemi de hız kazandı. Bugünün İnsan Kaynakları Departmanlarının kendi özelindeki değişime baktığımızda ise artık odak alanında operasyonel işleri tutmaktan çok ‘çalışan bağlılığı’, ‘şirket kültürü’ ve ‘verimlilik’ üzerine çalışmalara yatırım yapıldığını görmekteyiz. Bu değişim nereden kaynaklanıyor? Aslında hem sistemleri hem stratejileri hem de buna bağlı olarak bütün teknolojiyi değiştiren dinamiğin ihtiyaçlar ve çalışan profilinin değişmesi ve gelişmesi olduğunu görüyoruz. 10 yıl öncesiyle şimdiyi karşılaştırdığımızda beklentiler çok farklılaştı. Beklentilere bağlı olarak da bizim İnsan Kaynakları alanında sunduğumuz hizmetler de bir dönüşüm sürecine girdi. Bu bağlamda, bakış açılarımızın da hızlıca değişmesi gerekmekteydi. Artık dayatmacı değil, daha esnek çözümler üretmek durumundayız. Karşılıklı güven ilişkisi üzerine inşa edilmiş şirket politikalarını kurgulamak, mobil uygulamalara kolayca ulaşılabilen esnek çalışma şartları/ortamlarını yaratmak ve her daim çalışanların gelişimine katkı sağlayan iş tatminini yaratabilmek adına uygulamalarınızın sürekli sorgulanması, geliştirilmesi ve dönüşmesi gerekti. Peki, teknoloji bu değişim üzerinde nasıl bir rol oynuyor? Teknoloji sınırları kaldırıyor, uzaklıkları yakınlaştırıyor. Küresel bir şirketin parçası olarak teknoloji sayesinde sınırlar olmadan iletişimimizi kesintisiz sürdürebiliyoruz. ‘BIG DATA İK ALANINA DA GİRDİ’ Teknoloji aynı zamanda işinize yarayacak birçok veriye çok hızlı şekilde daha kolay ulaşabilmenizi sağlıyor. Örneğin, Büyük Veri Analitiği (Big Data) artık İnsan Kaynaklarına kadar girdi. Bu alana birçok yatırım yapılıyor. Doğru analizler de yol haritalarınızı belirliyor. Teknolojinin önemli bir diğer değeri de; İnsan Kaynaklarının operasyonel yükünü teknoloji ve dijital uygulamalar sayesinde önemli ölçüde hafifletmesidir de diyebiliriz. Bu da verimlilik tarafına daha fazla yönelmemizi sağlıyor. Artık İK yönetimi operasyonel işlerden çok, çalışanlarınızın bağlılığını artırma, kurum kültürünün sahiplenilmesi, yetenek yönetiminin planlanması gibi geleceğe dönük stratejilerinize de yön veren konulara odaklanmanıza fırsat veriyor. Yetenekli çalışan bulabilmek, tüm dünyadaki sigortacılar arasında endişe yaratan konuların başında geliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Çalışanın sahip olduğu yetkinlikler gerçekten çok önemli. Şirketin uzun dönem stratejilerine yön verirken bile öncelikle tartışılması gereken konuların içinde yer alıyor. Yaptığınız her türlü yatırımın yetkinlikleri gelişmiş, kendini her daim geliştirebilen, “yetenek” dediğimiz kişilerde daha fazla karşılık bulduğunu görebiliyor ve o çalışanla da şirketin geleceğine daha hızlı koşabiliyorsunuz. Aslında ben İK yöneticisi olarak her çalışanın bir potansiyeli olduğuna içtenlikle inanırım. Ama potansiyelin yanı sıra, söz konusu potansiyeli ortaya çıkaracak ortam ve imkanları da şirketinizin size sağlamasının da büyük önem taşıdığını bilirim. Bu bağlamda, AXA Sigorta’nın da kendinizi her daim geliştirmenize fırsat yaratan çok iyi bir okul olduğuna inanıyorum. ‘İŞ ARKADAŞLARIMIZDA BAŞARMA İSTEĞİ OLMALI’ AXA SİGORTA olarak işe yeni personel alırken ne gibi kriterlere bakıyorsunuz? İş arkadaşlarımızı çok özenerek seçiyoruz. Onlarla aynı dili konuşabilmemiz, aynı kültürü paylaşabilmemiz çok önemli. Gerçek anlamda AXA değerlerini taşıyabileceğine inandığımız kişiler bizim için öncelikli. AXA SİGORTA’yı takım içinde uyumlu, birbirini destekleyen, teşvik eden ve başarma isteği oldukça yüksek kişilerin oluşturduğunu düşünüyor ve oluşturulan güven ortamının sürdürülebilen başarıyı da beraberinde getirdiğine inanıyoruz. Bizim için güven ve başarma isteği gibi çok önemli olan değerleri taşımanın yanı sıra, içinde çıtayı daha yükseğe çıkaracak istek ve coşkuyu da taşıdığını görebildiğimiz kişileri tercih ediyoruz. Bunun dışında, çalışacağı departmanın gerektirdiği yetkinliklere sahip olması, yabancı dil bilgisi, analitik yetenekleri gibi birtakım değerlendirmeler de yapıyoruz. Zaten bunlar artık günümüzde global bir şirkette çalışmanın öncelikleri arasında. Genç yetenekleri nasıl kendinize çekiyorsunuz? Biz bu konuda biraz daha şanslıyız. Ciddi bir başvuru sayımız var. AXA markası hem globalde hem de lokalde bilinen çok güçlü bir marka. 5 yıldır üst üste Great Place to Work ödülü alıyor olmamız işveren markamızın sürekli takip edilmesini ve daha çok tercih edilmesini sağlıyor. Bunun yanı sıra, Y kuşağı artık daha çok yurtdışı bağlantılı işler yapmak istiyor. Global bir şirket olmamız onlara bu açıdan çekici geliyor. Bizim gibi network ağı geniş küresel firmalarda kendilerini dünya vatandaşı hissedebiliyorlar. ‘MEMNUN ÇALIŞANLARIMIZ GENÇLERİN İLGİSİNİ ÇEKİYOR’ Genç yetenekleri çekmek için içerideki çalışanların memnuniyet oranlarının yüksek olması çok önemli. Şirketinizde mutlu ve bağlı çalışanlar bu memnuniyetlerini dışarıya lanse ettikleri ve şirketin görünürlüğüne katkı sağladıkları sürece adaylarınızın şirketinizde çalışma isteği de o kadar fazla oluyor. Tüm globalde çalışan memnuniyetini ölçen bir anketimiz var. AXA SİGORTA olarak son 10 yıldır gruptaki en yüksek oran bizde, 100 üzerinden 90’dan fazla bir skor elde ediyoruz. Bu çok önemli bir gösterge. Çalışanlarınıza, özellikle de gençlere kişisel ve mesleki gelişimleri için ne gibi fırsatlar sunuyorsunuz? Çalışanlarımıza çok önemli eğitim fırsatları sağlıyoruz. Ama gelişimin bireylerin kendi sorumluluklarında ve istekliliği ile de başladığına inanıyoruz. Eğitim ihtiyaçları ve talepleri bireysel ve yönetsel olabildiği gibi stratejiden doğan ihtiyaçlar da olabiliyor. Global bir şirket olmamızın da artısını kullanarak gerek iş süreçleri ile ilgili yetkinliklerde gerekse kişisel gelişim anlamında ihtiyaç haritalarını çıkarıp belirli bir plan dahilinde çözüm üretiyoruz. Global çözüm ortağımız AXA University ile globalde sürdürülen ortak programlar gerçekleştirirken, lokalde de farklı tedarikçilerle eğitim programlarımızı şekillendiriyoruz.Türkiye’de birçok seçkin üniversite ile işbirliği yapmaktayız. 2005’te Boğaziçi Üniversitesi’yle birlikte AXA Akademi’yi hayata geçirdik. Bahçeşehir Üniversitesi ve konusunda uzman birçok değerli danışman da çözüm ortaklarımız arasında. ‘AXA GRUP ÇALIŞANLARI DA TÜRKİYE’YE EĞİTİME GELİYOR’ AXA University çok geniş bir katalogdan ihtiyaca uygun hem teknik hem de liderlik eğitimlerini seçebilme şansını bize sağlıyor. Çalışanlarımızın yurtdışına eğitimlere gitmesini sağladığımız gibi yurtdışından da eğitmenler davet ederek teknik becerilere yönelik özel programları gerçekleştirebiliyoruz. Yetenek yönetimine nasıl yatırım yapıyorsunuz? Yetenek yönetimi AXA’nın çok önem verdiği bir konu. Zaten, yeteneğe yatırım yapmamak gibi bir imkanınız yok. Birçok ülkede bu kadar fazla şirketi olan bir grubun geleceğini planlaması için yeteneğe yatırım yapması da kaçınılmaz. Bu, yetenekler için de birtakım fırsatlar doğuruyor. Çalışanlarımızın AXA bünyesinde farklı ülkelerde pozisyonları değerlendirme şansı olabiliyor. Çok fazla ülkede faaliyette bulunmamız, aynı zamanda grup içinde önemli bir kıyaslama imkanı da yaratıyor. Yetenek yönetimi çok uzun soluklu bir proje aslında. Sadece lokal de değil, zaten global yürütülmekte. AXA Grubu bünyesinde ortak bir akılla belirlenmiş olan süreçleri ve metodolojileri kullanıyoruz. Personelinizin performansını ölçmek için ne gibi kriterler uyguluyorsunuz? Yüksek performansı teşvik etmek için bir uygulamanız var mı? Organizasyonel yapımızın, sistemlerimizin ve çalışanlarımızın performansının sürekli geliştirilmesi amacıyla performans yönetimine büyük önem veriyoruz. 10 yıldan uzun süredir bireysel performansa dayalı bir sistem kullanmaktayız. Hem hedeflerin, hem de yetkinliklerin ölçümlenmesi ile yürütülüyor. Sadece işin ne olduğu değil, ama nasıl yapıldığı da bizim için çok önemli. Matematiksel verilerle kişilerin performansı, bunun şirket performansına etkisi ve globaldeki bütünsel başarımızı ölçebiliyoruz. Performans ölçümlemenin bizim için ana çıktısı gelişim planı. Bu ölçümlemeleri fark etmek, değiştirmek ve geliştirmek için yapıyoruz. Şirketimizde kademelendirmeye ve performansa dayalı, modern bir ücret yönetim sistemi de kullanılıyor. Bu sistemde, iş analiziyle belirlenen derecelendirmeye bağlı olarak ödenen sabit ücretin yanında, performansa bağlı olarak ödenen değişken ücret sistemi de bulunmakta. Böylece tüm çalışanlarımıza, gösterdiği performansa bağlı olarak gelir seviyesini daha da yukarıya çekme şansını sunuyoruz. BEN AXA’NIN BİR OKUL OLDUĞUNA İNANIYORUM. HEM BİR OKUL HEM DE BİRÇOK FIRSAT SUNABİLEN BİR ŞİRKET. YILLAR ÖNCE İŞE BAŞLADIĞINIZ DEPARTMAN VE POZİSYONDAN EMEKLİ OLACAKSINIZ DİYE BİR ŞEY YOK. KENDİNİZİ NEREDE GELİŞTİREBİLECEKSENİZ ORADA GELİŞTİRMENİZ İÇİN GEREKEN FIRSATLARI SUNAN BİR ŞİRKETİZ. ‘ÇALIŞANLARIMIZIN ŞİRKET KATKILI BES SÖZLEŞMESİNE YÜKSEK KATILIMI UZUN VADELİ BAĞLILIĞIMIZIN BİR GÖSTERGESİ’ Personeliniz için bir BES programı uyguluyor musunuz? 2013 yılı başından bu yana uyguladığımız grup katkılı BES programımız önemli bir uygulamamız. Bu sisteme katılan çalışanlarımız, hem çalışanın hem de işverenin katkıda bulunduğu birikimli bir poliçeyle çalıştıkları süre içinde azımsanmayacak bir birikim sağlama imkanı da yakalayabiliyor. Daha önceki dönemde de birikimli hayat sigortalarına bağlı tasarruf sisteminde çalışanlarımıza benzer faydaları sunan bir uygulamaya sahiptik. ‘İŞ YERİNİZİ RUTİNDEN ÇIKARTARAK BİRLİKTE ÇALIŞTIĞINIZ, BİRLİKTE BAŞARDIĞINIZ VE BUNLARI YAPARKEN DE BİRLİKTE EĞLENDİĞİNİZ BİR YER HALİNE GETİRMEK ÖNEMLİ’ AXA SİGORTA’da sosyal aktiviteler nasıl bir yer tutuyor? Eğitim faaliyetlerimiz dışında, birlikte gerçekleştirdiğimiz her türlü sosyal aktivitenin de iletişimimizi artırmasının yanı sıra geliştiren ortamlar yarattığına inanıyoruz. Sosyal aktivitelerle rutine dönen iş hayatımızdan uzaklaşma fırsatı yakalayabiliyoruz. Birlikteyken gülmüyor, eğlenmiyor ve pozitif enerjimizi etrafa yaymıyorsak yaptığımız işe de bunu ne yazık ki yansıtıyoruz. Bu sebeple tüm şirket çalışanlarımızın katıldığı organizasyonlar düzenliyoruz. Yakın zamanda Kurumsal Sosyal Sorumluluk haftamızı gerçekleştirdik. Sonuçta bunlar gönüllü aktiviteler, bu yüzden katılımın yüksek olması bizim için gerçekten çok değerli. Çevrenizin daha iyi bir hayat yaşaması için çabalayan bir bilinç ve bunu yaşatan kültürü oluşturmak çok önemli. GÜVEN FAKTÖRÜ GELECEĞE UMUTLA BAKAN VE SÜRDÜRÜLEBİLEN BİR BAŞARI HEDEFLEYEN ORGANİZASYONLARIN OMURGASI VE EN ÖNEMLİ YAPI TAŞIDIR. DOLAYISI İLE TEK TARAFLI OLMAMASI YA DA BELLİ BİR GRUBUN TEKELİNDE KALMADAN TÜM ORGANİZASYON TARAFINDAN SAHİPLENİLİP YAŞATILMASI ÇOK ÖNEMLİDİR. BİZİ BİZ YAPAN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİMİZ DE GÜVEN İLİŞKİSİ ÜZERİNE İNŞA ETTİĞİMİZ KURUM DEĞERLERİMİZDİR.

Geleceğin sigorta şirketi bugünden oluşturuluyor

$
0
0

NN Hayat ve Emeklilik’in yeni kurulan inovasyon departmanı Sparklab’in Koordinatörü Sevinç Ener ve Proje Yöneticisi Şevin Ballıktaş, yeni nesil teknolojilerle değişen insan davranışlarını en hızlı ve doğru şekilde gözlemleyerek, geleceğin sigorta ve emeklilik şirketini oluşturmayı, sektöre liderlik etmeyi amaçladıklarını açıkladı. NN Hayat ve Emeklilik, yeni nesil teknolojiler ile değişen insan davranışlarını daha yakından takip etmek ve bu değişimleri sigorta sektörüne hızla yansıtmak amacıyla Sparklab inovasyon departmanını kurdu. Sparklab Koordinatörü Sevinç Ener ve Proje Yöneticisi Şevin Ballıktaş, nüfusunun yarısı 30 yaş altı olan ve 18-34 arası gençlerde akıllı telefon kullanım oranının %90’dan fazla olduğu ülkemizde acenteye ya da brokere gitmeyen, banka işlemleri için şubeye uğramayan büyük bir kesim olduğunu dile getirdi. Hedeflerinin, değişen insan davranışlarını en hızlı ve doğru şekilde gözlemleyerek, geleceğin sigorta ve emeklilik şirketini oluşturmak olduğunu söyleyen Ener ve Ballıktaş, Sigortacı Gazetesi için sorularımızı yanıtladı.

Öncelikle Sparklab departmanını biraz tanıtabilir misiniz?

Sevinç Ener: NN Group Hollanda’daki merkez ofisinde iki yıl önce ilk Spaklab inovasyon departmanını geleceğin sigorta ve yatırım şirketini hayata geçirmek için kuruldu. İki yıllık süre boyunca hayata geçirilen başarılı projeler NN Group’un faaliyet gösterdiği 18 ülkenin 5’inde daha Sparklab departmanı kurulmasına karar verildi. Her ülkenin odaklanacağı konular belirlendi. Türkiye’de bu ülkelerden biri. Biz Türkiye olarak farklılaşan insan davranışları ile oluşan yeni kanallar üzerinde çalışıyoruz.

“Potansiyel çok büyük”

NN Group Türkiye’yi neden departmanın kurulacağı 5 ülke arasında seçti? Türkiye burada nasıl bir rol oynuyor?

Sevinç Ener: NN Group’un faaliyet gösterdiği ülkeler arasında Türkiye zaten önem teşkil ediyor. Demografik olarak bakıldığında genç bir nüfus olduğunu görüyoruz. Bizim 80 milyon nüfusumuz var, bunun %50’sinden fazlası 31 yaşının altında. Sigorta sektörü açısından da doyuma ulaşmaktan çok uzağız. Avrupa ülkeleri kıyasladığınızda bir kişinin sahip olduğu sigorta ürünü sayısı çok düşük. Gidilecek çok yolumuz var. Bu bizim için bir avantaj. Tüm bunları, giderek büyüyen bir orta sınıfla birleştirdiğimizde, Türkiye’de çok ciddi bir potansiyel olduğunu görüyoruz. Bu sebeple, Sparklab departmanını Türkiye’de hayata geçirmenin iyi bir fırsat olduğunu düşündüler. Biz de buna katılıyoruz. Genel Müdürümüz Marius Popescu inovasyona çok önem veriyor. Marius daha önce Romanya’daki NN’in CEO’su olarak görev yapıyordu. Orada daha merkez ofiste Sparklab kurulmadan önce “Energy” diye bir inovasyon ekibi kurmuş. Dünyanın farklılaştığının ve bizim de uyum sağlamamız gerektiğine inanan bir genel müdürümüz var.

Hollanda’daki ilk Sparklab departmanından bir proje çıktı mı?

Sevinç Ener: Birden fazla proje çıktı. Son yıllarda paylaşım ekonomisi büyüyor, bireyler artık bir şeye sahip olmak yerine paylaşmayı ya da kiralamayı tercih edebiliyor. Hollanda’da da araba paylaşımı trendi var. Ancak bilinen örneklerinden farklı olarak, kişilerin özel araçlarını arkadaşlarına ya da kişisel çevrelerine ödünç verme iç görüsünden yola çıkarak bir proje hayata geçirdiler. Buna da “Gappie” ismini vermişler. Bu uygulamada, başkasının arabasını kullandığınız süre boyunca aracın sigortasını ödeyebiliyorsunuz. Sigortayı, sadece kullandığınız süre için ödüyorsunuz. Şu an bu ürünün testi yapılıyor. Hollanda’dan çıkan bir başka proje de, “Cyber Collective.” KOBİ’lere siber saldırı olduğu zaman, bunun karşılığında yapmaları gereken destek hizmetler için web sitesi oluşturmuşlar. Site, bu hizmetleri veren firmalarla KOBİ’leri buluşturan bir platform işlevi görüyor.

Henüz açıklamak istemiyorsunuz, ama yine de projenizden biraz bahsedebilir misiniz?

Şevin Ballıktaş: Türkiye ekibi olarak farklılaşan kanallara odaklanıyoruz. Online merkezli bir dağıtım kanalı projemiz var.

Sevinç Ener: Fintech’ler ile de çalışıyoruz. Baştan bir teknoloji üretmek yerine partnerliklerle hayata geçirdiğimiz projelerimizi duyabilirsiniz. Şimdilik fazla tüyo vereyim.

Peki, proje oluşturma süreçleriniz ne şekilde işliyor?

Sevinç Ener: Tasarım Odaklı Düşünce yapısı ile ilerliyoruz. NN Group danışman firmalarından süreç ile ilgili yoğun eğitimler alıyoruz. Her biri Sprint olarak ilerlediği için gerçek müşterileri de dahil edip günün sonunda test edilmeye hazır prototiplerimizi elde ediyoruz.

Şevin Ballıktaş: NN’de herhangi bir departmanın projesine dahil olmuyoruz. Bizim sıfırdan bir şey yaratmamız gerekiyor. Hedef kitlemiz ile empati kuruyor, gözlemliyor ve kanayan yaralarına odaklanıyoruz. Sonrasında problemlerine çözüm olabilecek fikirlerimizi projelendiriyoruz. Geliştirdiğimiz her fikir prototip aşamasında test ediliyor. Testi geçerse NN içindeki uygun fonksiyonlara devrediyoruz, geçemezse ne öğrendiğimizi öğrenme kartlarımıza işliyoruz.

“Testin ilk aşaması sahada gerçekleşiyor”

Projelerinizi test ederken hangi kıstaslara bakıyorsunuz?

Sevinç Ener: Öncelikle, aklımıza bir fikir geliyor ya da yaptığınız çalıştaylardan bir fikir çıkıyor. Daha sonra bu fikrin gerçek dünyada karşılığı olup olmadığına bakıyoruz. İlk yaptığımız şey, sahaya çıkmak oluyor. Hangi hedef kitleye yönelik bir proje geliştirmişsek, hemen sahaya çıkıp test ediyoruz. “İnsanlar böyle bir problemin farkında mı?”, “Bu probleme yönelik bir çözüm geliştirmek istiyorlar mı?”, “Bu hizmet probleme çözüm oluyor mu?”, “Bunu satın alırlar mı?” gibi sorulara cevap arıyoruz. Aslında, problemle çözümün birbiriyle eşleşip eşleşmediğine bakıyoruz. Eğer eşleşiyorsa, bir sonraki aşamaya geçiyoruz. Test sürecimizin bundan sonra da 9 aşaması var. Projeleri tabii ki belli kriterlere göre geliştiriyoruz. Problem ile çözüm eşleşiyorsa, müşteriyle eşleşme durumunu inceliyoruz. Sonra buna uygun bir prototip geliştiriyoruz, prototipi tekrar sahada test ediyoruz. Test başarılıysa bir sonraki aşamaya geçiyoruz, değilse neyi düzeltmemiz gerektiğine bakıyoruz. Aslında hep böyle döngüsel bir süreçten bahsediyoruz.

“Sektör bu tür girişimlere aç”

Türkiye’de bu tür teknolojilere iştah nasıl?

Şevin Ballıktaş: Bence bireyler de sektör de buna aç. Zaten sigorta sektörü, daha önce çalıştığım sektörlere kıyasla gerçekten yavaş ilerleyen bir sektör. Sektörde çok küçük değişikliklere bile “inovasyon” deniliyor. Hala çok fazla kağıt işi var. Sevinç Ener: Sektörde gerçekten de süreçler çok ağır ilerliyor. Birçok sektörün aşmış olduğu problemler, şu an sigorta sektöründe hâlâ devam ediyor.

“Teknoloji acenteler için tehdit değil, tamamlayıcı”

Acentelerin bu tür yatırımlara yaklaşımı nasıl? İnovasyon, acentelere de uyarlanabilir mi?

Sevinç Ener: Acentelere uyarlanabilir şeyler her zaman var. Yeni bir jenerasyon geliyor, popülasyonun yarısı 31 yaş altı; ama biz biraz daha dokunmayı seven bir toplumuz. Yüz yüze görüşmekten, bireysel iletişimden hoşlanıyoruz. Yine de, acenteye ya da brokere gitmeyen, banka işlemleri için şubeye uğramayan bir kesim var. Bizim hedefimiz de daha çok o kitle. Hedefimiz, o kitleyi sigortayla tanıştırmak. Bu kişiler zaten kendileri gidip sigorta almıyor, sigortayı bu kişilere de yaymamız gerekiyor. Acenteler her zaman var olacak. Ancak, onların dijitalleşeceği bir zaman da gelecek. Onlar her ne kadar bunu bir tehdit olarak görse de, aslında dijital işlerinin tamamlayıcısı konumunda olacak.

Türkiye’de bu teknolojilerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Şevin Ballıktaş: E-ticaret oranlarına baktığımızda, 3,5% ile gelişmekte olan ülke ortalamasının altındayız. Ama bu tür olaylarda hep belli bir eşik vardır ve o eşik aşıldığı zaman bir patlama yaşanır. Türkiye bu eşiği aşmadı. Eşik aşıldıktan sonra bizim yaptığımız işler çok daha kıymetli olacak. Ama o noktaya ne zaman geliriz bilmiyorum.

Sevinç Ener: Sparklab olarak yarından sonrasına odaklandığımızı söylüyoruz, bu da 5 yıl ve sonrasını hedefleyen bir söylem. Ben Avrupa’daki ülkelere kıyasla Türkiye’deki geçişlerin daha hızlı olacağını düşünüyorum. Bunu sigorta satın alma oranları açısından değil, teknolojik trendlere uyum açısından söylüyorum. En azından önümüzdeki 2-3 yıl içinde sektörde de daha ciddi değişimler yaşanacağına inanıyorum.

Peki, Sparklab olarak kendinize nasıl hedefler koyuyorsunuz?

Sevinç Ener: Biz asla hedef koymuyoruz. Birine bir hedef verdiğiniz zaman oraya koşmasını bekliyorsunuz, aslında lineer bir yol çizmiş oluyorsunuz. Biz burada daha döngüsel bir iş yapıyoruz. Trendleri takip ederek, sürekli ileri ve geri giderek daha döngüsel bir süreç yaratmaya çalışıyoruz. Bizim ilk yıl için ekip olarak hedefimiz, mümkün olduğunca öğrenim sağlamak. Bunun yolu da birçok kez başarısız olmaktan geçiyor. Yıl sonuna kadar en az 10 projede yanılma payımız var, ama bunların içerisinden birkaç tane de başarılı örnek çıkarmak istiyoruz.

“Fintech kuruluşlarıyla birlikte çalışmaya açığız”

Şevin Ballıktaş: Merkez ofisimizden farklı bir ofiste çalışıyoruz. Şu anki ofisimizde freelance çalışanlar ve startup’larla birlikte olmamız sebebiyle bunu tercih ediyoruz, çünkü dışarıdan beslenen bir departmanız. Bunun yanı sıra, fintech’lerle birlikte çalışmak istiyoruz. Bu bizim için çok önemli. Sürekli fintech’lerle bir araya gelmeye çalışıyoruz. Eğer bir fintech’in bizimle ortak yapacağı bir proje varsa her zaman iletişime geçmeye açığız, sparklab@nnhayatemeklilik.com.tr adresinden ulaşılabiliriz.

“Hedefimiz güçlü ve kârlı bir şirket olmak”

$
0
0

Gulf Sigorta Genel Müdürü Süleyman Sağıroğlu, 2016 yılının sonundan bu yana, gerek yeni organizasyonel yapı, gerekse strateji ve hedefler üzerinde, ekipçe çok sıkı bir şekilde çalıştıklarını belirterek, “Şirket olarak pazar payı gibi bir hedefimiz yok, asıl hedef güçlü ve kârlı bir şirket olmak” dedi. Sağıroğlu, sektörün hem kanal açısından, hem branş açısından daha dengeli ve daha kârlı portföy hedefiyle yol alması gerektiğinin altını çizdi. Sağıroğlu, Gulf Sigorta’nın ana ortaklarının orta ve uzun vadede Türkiye’ye nüfusu ve potansiyelini bölgedeki etkisinden dolayı pozitif algıladıkları için yatırım yaptıklarına dikkat çekti.

“YENİ BRANŞLARDA OLACAĞIZ”

Yeni dönemde stratejinizden bahsedelim, Gulf’ın Türkiye’deki stratejisi nedir?

Gulf Sigorta olarak ana hedefimiz, belirlediğimiz alanlarda en beğenilen, en tercih edilen sigorta şirketi olmak. Bizimle bir geçmişi olan iş ortaklarımız, AIG’nin de benzer bir stratejisi olduğunu hatırlayacaklardır. Kanımca buradaki en önemli fark, AIG’nin daha butik hizmet veren bir şirket olması ve içinde bulunduğumuz piyasa dinamiklerine ve taleplerine kıyasla bir parça izole kalmasıydı. Bu perspektifin sağladığı avantajlar da vardı elbette. Örneğin, AIG sorumluluk sigortalarında ve finansal sigortalar ürünlerinde, önemli deneyim elde etti. Bizim burada yapmak istediğimiz ise; zaten iyi olduğumuz sorumluluk, finansal sigortalar, ferdi kaza, seyahat gibi branşlardaki hizmet kalitemize önümüzdeki dönemde, daha önce etkin olamadığımız yeni branşlar eklemek. Örneğin; inşaat ve yangın sigortalarında daha güçlü bir oyuncu olmak istiyoruz. Bu bize ticari tarafta daha bütüncül çözümler sunabilme ve hem iş ortaklarımızın hem de sigortalılarımızın ihtiyaçlarına kümül bazda cevap verebilme imkanı yaratacak.

Bu hedefler için kendinize belirli bir süre belirlediniz mi?

Açıkçası bu süreç çoktan başladı. 2016 yılının sonundan bu yana, gerek yeni organizasyonel yapı, gerekse strateji ve hedefler üzerinde, ekipçe çok sıkı bir şekilde çalışmaktayız. Önümüzdeki dönemde networkümüzdeki iş ortaklarımıza daha fazla alanda hizmet sunabiliyor olacağız. Piyasa talepleri ve ihtiyaçları ile daha uyumlu bir şirket olarak elbette ki iş ortaklarımızın sayısı da zaman içerisinde artacaktır.

Gulf Sigorta beş yıl sonra nerede olur?

Bizim ana hedefimiz kârlılık. Pazar payı hedefi koymuyoruz. Bizim beş yıl sonra pazarın %5’ini alalım diye bir hedefimiz yok. Peki, ne görmek istiyoruz beş yıl sonra? Kârlı olarak büyüyen ve mutlaka sektörün büyümesinden %50, belki  %100 daha fazla büyümüş bir şirket bekliyoruz. Gerek üretim tarafında, gerekse dağıtım kanalı bazında dengeli bir portföy hedefliyoruz. Sürdürülebilir kârlı büyüme için bütün bu kriterlerin önemli olduğuna inanıyoruz. Belli bir branşa, ya da belli bir kanala ağırlık vermek istemiyoruz.

Bu yıl nasıl geçiyor?

Bu yıl, satın alma ve birleşme süreçlerinin yönetimi nedeniyle, elbette çok yoğun bir tempoda geçiyor. Bütün bu istisnai yoğunluğa rağmen, gözümüzü hedeflerimizden ayırmıyoruz. Haziran sonu itibarıyla yaptığımız değerlendirmelere göre; özellikle Ferdi Kaza ve Seyahat alanlarında iyi gidiyoruz. Partnerlerimizle üretimimiz de gayet iyi. Bu yıl tüm sektörde olduğu gibi, bizde de trafik sigortasına epey bir mesai harcandı. Bu alandaki çalışmalar daha da devam edeceğe benziyor.

“TRAFİK SİGORTALARINDA YOL HARİTAMIZ NETLEŞMEDİ”

Trafikte olmama gibi bir lüksünüz yok değil mi?

Şu anda trafik konusunda değerlendirmelerimize devam ediyoruz.  Biliyorsunuz, havuz uygulaması yürürlüğe girdi. Havuzun dışında kalan diğer segmentler de var. Tavan fiyat ve havuz uygulamalarının şirketimize etkilerini hesaplamak için genel bir analiz çalışması yapıyoruz. Çalışmamız tamamlandığında şirket olarak Trafik Sigortaları ile ilgili yol haritamızı netleştirmiş olacağız. 2018 yılında, daha önce ifade edildiği gibi, tavan fiyat uygulamasından serbest tarifeye geri dönüş olursa, sektörün sonuçlarına olumlu yansıyacaktır.

Peki izleniminiz tavan fiyatın kalkacağı yönünde mi?

Havuz uygulaması gelmeseydi kesinlikle kalkmayacağını düşünüyordum. Havuz uygulamasının neticeleri beklenen sonuçları verirse 2018 yılı içerisinde kaldırılabilir, bunu şu anda kimse bilemiyor. Kalkması sektör için pozitif bir gelişme olur. Bekleyip göreceğiz.

Dağıtım kanalları için belirlediğiniz hedefleriniz var mı?

Kesinlikle var. Bizim dağıtım kanallarımız sektörden biraz daha farklı. Acente bizde de çok önemli ve toplam üretimin %45’i acente kanadından geliyor. %25’i de brokerlerden. Kalan %30’u da alternatif kanallar üzerinden yapılıyor. Alternatif Dağıtım Kanalları bünyesinde, bankasürans ve bizim uzatılmış garanti üretimi yaptığımız elektronik mağaza zincirleri yer alıyor. Bu alanlarda hız kesmeden devam ediyor olacağız. Grup şirketlerimizden Burganbank ile acentelik sözleşmesi imzaladık. Bankasürans tarafındaki bu heyecan verici iş birliğine ek olarak, uzatılmış garanti alanında da, sektör lideri mevcut müşterilerimize ek olarak, yeni büyük müşterilere hizmet vermeye hazırlanıyoruz.

“ACENTELERLE İLGİLİ EK ÇALIŞMALAR VAR”

Acentelerle ilgili olarak ise ek çalışmalarımız var. İlk etapta hedefimiz acente sayımızı büyütelim değil. Bu tabii ki bu zaten doğal sürecinde gerçekleşecektir. Fakat mevcut acentelerimizin portföylerinin daha büyük bir kısmına teklif verebiliyor olmak istiyoruz.

Şu an kaç acente ve kaç broker ile çalışıyorsunuz?

Acentelerimizin büyük kısmı AIG’den geldi. Şu an 325 tane acentemiz var. Yaklaşık 70 kadar da brokerimiz var. Çalışan sayımız 220. Yıl sonu itibarıyla beklediğimiz üretim de 325 milyon lira civarı.

Portföy dağılımınız nedir?

Portföyümüz çok dengeli. Bireysel ve ticari %50 -%50 oranında. Birçok şirkette,  bireyselin alt kırılımında %80 kasko, trafik yer alıyor. Bizde kasko, trafik %10 civarı, yani %50’nin içinde %20. Özetle; genel değerlendirmede otoyu %10 civarında düşünebiliriz. Bizim için temel branşlar olan ferdi kaza ve seyahat %20’yi oluşturuyor, kalan %30’da konut ve uzatılmış garanti. Diğer %50’nin aşağı yukarı yarısı sorumluluk, yarısı da nakliyat, mühendislik, inşaat ve yangın. Sanıyorum bu dağılım, neden farklı olduğumuzu da net olarak açıklıyor.

Müşteri stratejiniz nedir?

Müşteri stratejilerimizin en önceliklisi; biraz daha bütünsel çözümler üretebileceğimiz, kümül bir perspektifle yaklaşmak. Mesela biz bugüne kadar bir müşterinin sadece sorumluluğunun bir kısmını, ya da yönetici sorumluluğunun bir kısmını sigortalamışız. Yangında çok az pay alabilmişiz, mühendislik sigortalarında neredeyse hiç olmamışız. Aslında rekabetçi teklifler veriyor olmamıza rağmen, nakliyat tarafında da yangın ve mühendislik bağlantısı nedeniyle yeterince iş yazamamışız.

İkinci olarak altını çizmek istediğim kısım, ISO9001 belgeli ve konusunda gerçekten deneyimli hasar departmanımız. Hasar tarafındaki istisnai hizmet ve müşteri memnuniyeti odaklı güncel çözümler üretebiliyor olmak bizim için çok kıymetli.

“TRAFİK SEKTÖRÜN KİMYASINI DEĞİŞTİRİYOR”

Diyelim ki havuz başarılı oldu; sektör 5 sene sonra nerede olur?

Trafikteki herhangi yeni bir uygulama tüm şirketlerin kimyasını değiştiriyor. Niye? Çünkü trafiğe baktığınızda, şirketlerin üretiminin %25, %30, %35’i olabiliyor. Sigorta şirketleri hem kanal açısından, hem branş açısından daha dengeli ve daha kârlı portföyler hedeflemeli. Fakat ben umutluyum. 5 sene sonra sigorta şirketlerinin çok daha sağlam bir zeminde sigortacılık yapacağını düşünüyorum.

“SİBER DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN BİR KONU”

Siber riskler arttı. Siz de sorumluluk sigortalarında önde bir şirketsiniz. Size siberle ilgili talepler geliyor mu?

Tabii zaten bu vardı biliyorsunuz. AIG olarak bu üründe de öncülük etmiştik sektöre. Her gün bu konuda bir haber görüyoruz. Mutlaka çözüm üretilmesi gereken bir branş. Ancak, sigortacılar tarafından da dikkatli yönetilmesi bir o kadar mühim. Sigorta bacağındaki çözümlerin, öncelikle hasarın önlenmesi kısmına odaklanması lazım.

Siber güvenliğe, sistem alt yapılarının sağlamlığına dikkat edilmesi, risk yönetimin ilk basamağı olarak her sektörün ortak önceliği olmalı.

“YENİ BİR SATIN ALMA ARTIK YAPMAYIZ”

Peki iki ana ortağınız Fairfax ve KIPCO Türkiye’ye nasıl bakıyor?

Son 12 ay içinde 2 tane satın alma yaptık. Orta ve uzun vadede Türkiye’yi, Türk nüfusunu ve potansiyelini bölgedeki etkisinden dolayı pozitif algıladıkları için yatırım yapıyorlar. Kısa dönemli sıkıntılar olacaktır ama bunların aşılacağını düşünüyorlar.  Türkiye’de önümüzdeki dönemde organik büyümek istiyoruz. Yeni bir satın almaya ihtiyacımız olduğunu da düşünmüyorum.

“SERBEST TARİFEYE DÖNÜŞ ÖNEMLİ BİR KRİTER”

Türkiye’den çıkabilecek şirketler var mı sizce?

Yatırımlarının ne kadar etkileneceği ile bağlantılı açıkçası. Bu yönde karar alanlar da olabilir. Kısa vadede, 6 -12 ay içinde bu sorunlar çözülürse, başka. Ancak, zararın realize olduğu noktada sermaye açısından yönetilebilir olmayabilir. Havuz sonrası tekrar serbest tarifeye geçilirse bu ihtimal büyük oranda düşecektir. Benim de umudum bu yönde.

“SEKTÖR DAHA İYİ ORGANİZE OLABİLİR”

Sektörün çatı organının daha güçlü bir ses haline gelmesi için ne yapılabilir?

Daha iyi organize olabilir miyiz? Evet olabiliriz. Bence ana sıkıntı bizim mesajımızın yeterince çekici olmamasından kaynaklanıyor. 40 milyon tüketicinin etkilenmesiyle, 20.000, 30.000 acentenin, yahut sigorta şirketlerinin etkilenmesi aynı değil.  Bizim mağduriyetimiz, bu rakamlar baz alınarak bakıldığında, belki o kadar hayati addedilmiyor. Oysa müşterinin mesajı daha baskın, daha fazla politik gücü var. Sesimizin daha az duyulması normal, çünkü bir sigorta şirketinin zarar ediyor olması çok ilginç değil. Sigortalının ödediği primin %50 artmasının ise çok daha büyük yankıları oluyor. Burada, bir tarafın orantısız şekilde zorda bırakıldığı bir uygulama yerine, tüm tarafların sadece kısa vade değil, uzun vadedeki etkiler de göz önünde bulundurularak, ortada buluşabildiği kalıcı bir çözüm yaratabilmek gerekiyor. Aksi takdirde bir zincirin halkaları olarak etkilerin öyle veya böyle tüm paydaşlarca hissedilmesi çok zor.

“LANSMAN EYLÜL YA DA EKİMDE”

Peki Türkiye’de sosyal sorumluluk adına neler yapacaksınız?

Bu konuda da çalışmalarımız var.  Lansmanımızı eylül, ekim ayları için planlıyoruz. Fakat mutlaka bütçemizde  sosyal sorumluluğa yer ayırıyor olacağız. Detaylı planımız yıl sonundan önce tamamlanmış olur.

ARTIK OTO DIŞI ALANLARI DA DÜŞÜNMEK GEREKİYOR

Sektörün geleceğini hangi branşlar yönlendirecek? Öngörüleriniz nelerdir?

Eğer havuz, tavan fiyat gibi konular çözüme ulaşırsa, uzun yıllardır sektörün sermayesini, enerjisini, dikkatini yoğunlaştırmak durumunda kaldığı trafik yerine, başka branşlara da vakit ayırabileceğimiz, yeniliklerden ve teknolojiden daha iyi faydalanabileceğimiz bir platform tesis edebiliriz.  Sadece ürün olarak düşünmeyelim. Bu bir dağıtım kanalı olabilir, hizmette farklılaşma olabilir, operasyon yönetiminde yaratıcı çözümler kullanarak genel hizmet kalitesinin iyileştirilmesi olabilir. Tamamen yeni bir ürün de çıkar tabii ama,  yeni üründen çok, mevcut ürünü zenginleştirmek, servis ve ek teminatlarla daha çekici hale getirebilmek de mümkün. Artık zamanımızın çoğunu oto alanına ayırmaktan imtina ederek, yeni ihtiyaçlara cevap verebilecek şekilde donanımlarımızı hazır etmeliyiz. Başka bir şansımız yok. Dağıtım kanalı olarak da, acenteler daha uzun bir süre en önemli kanal olarak gücünü koruyacaktır.  Brokerler ve alternatif kanallar, dijital alanlarda güçlenecektir. Önümüzdeki 5-10 yılda dijital ve internet sigortacılığının önemi mutlaka artacaktır diye düşünüyorum. Yaş ortalaması 29 olan bir ülkede, tüketicinin değişik platformlardan alternatif çözümlere pratik ve hızlı bir şekilde ulaşma talebini yok sayamayız.

“SADECE RAF ÜRÜNLERİYLE ACENTELİK SÜRDÜRÜLEMEZ”

Acentelerin geleceğine yönelik öngörüleriniz nedir?

Acentelerin bir kısmında hala trafik ve kasko yoğunlaşması var. Trafikte havuz geliyor,  karşılaştırmalı platformlar var. Bu ürün giderek, uzmanlık gerektirmeyen, minimal danışmanlıkla yönetilebilecek bir ürün halini alıyor. Raf ürünü gibi düşünün bunu. O yüzden bence acenteler kasko ve trafiğin yanında mutlaka kendilerinin katma değer yaratabilecekleri, tecrübeleri ve yönlendirmelerine ihtiyaç duyulan, danışmanlığın fark yaratabildiği yeni branşlara yönelmek zorunda. Bizim bu konuda hizmet veren acentelerimiz var. Nakliyatta, yangın ve inşaat alanında uzman acenteler olabilir. Mesleki sigortalarla da ilgilenebilecek acenteler olacağını düşünüyorum.  Sadece raf ürünleriyle sürdürülebilir bir acente operasyonu pek gerçekçi gelmiyor bana.

Söyleşi: Yakup Sayar
yakup@sigortacigazetesi.com.tr

Gulf Sigorta’nın hedefi en beğenilen şirket olmak

$
0
0

Gulf Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Ayşe Gardet, şirketin hedef ve vizyonuyla ilgili sorularımızı yanıtladı. Pazar payında değil ama beğenilen şirket olma konusunda yüksek hedefleri olduğunu belirten Gardet, Gulf Sigorta’nın saygılı ilişkiler kurup kalıcılığı sağlayacağını ve müşterilerle çalışanlar arasında karşılıklı fayda ortamı yaratacığını da vurguladı. Operasyon, Alternatif Dağıtım Kanalları, Pazarlama ve Kurumsal İletişimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ayşe Gardet, sektörde acentelerin etkinliğinin devam edeceğini ifade etti.

Gulf Sigorta, 5 yıl sonra nerede olacak? Hedefleriniz nelerdir?

Umarım beş yıla kalmadan, vizyonumuzda yer alan en beğenilen ve tercih edilen sigorta şirketi olma hedefimizi gerçekleştireceğimize inanıyorum. Kanal ve branş bazında dengeli bir portföyümüz var. Ekipçe başarmamız gereken; bu dengeyi, aracılarımızın ve sigortalılarımızın taleplerini göz ardı etmeden, piyasa dinamiklerini de dikkate alarak koruyup, portföyü kârlı bir şekilde büyütebilmek. İyi ve tecrübeli bir ekibiz. Pazar payı kaygımız yok. Gurur duyduğumuz bir hasar servisimiz ve bize inanan güçlü hissedarlarımız var.

Daha fazla alanda hizmet verip, iş ortaklarına bütüncül çözümler üreten bir şirket olmayı hedefliyoruz.

Gulf Sigorta’nın olmazsa olmazları nelerdir?

Saygı: Müşteri ve çalışanlarımızla karşılıklı saygının başarılı bir ilişkinin temel taşı olduğuna inanıyoruz.

Kalıcı:  İlk günden beri farkındayız ki başarılı ilişkiler sadece uzun vadeli bir vizyon üzerine inşa edilebilir.

Fayda yaratan: Müşterilerimiz ve çalışanlarımızla aramızda temin edilecek karşılıklı fayda.

“ACENTELERİN ETKİNLİĞİ DEVAM EDECEK”

Dağıtım kanallarının 10 yıl sonraki pay dağılımı nasıl olur?

Acentelerin etkinliği devam edecektir. Ancak dağılımda alternatif kanalların, dijital platformların, özellikle bireysel tüketicinin satın alma tercihindeki değişikliklerle orantılı olarak artacağını düşünüyorum.

Mevcut tüm kanalların ve sigorta şirketlerinin de bu kaçınılmaz değişime göre hareket planlarını oluşturuyor olacaklarından eminim.

Tüketici davranışları değişkenlik gösteriyor, Gulf Sigorta bu konuda nasıl bir strateji izliyor?

Günümüzde risklerin elle tutulur ve gözle görülür şekilde artıp çeşitlendiğini düşünüyorum. Değişen iklim grafiğinin etkilerini yönetmeye çalıştığımız, siber risklerin bireylerden tutun kurumlara kadar herkesi etkilediği bir dönemde, yönetimi daha şeffaf ve profesyonel ekiplere bırakmak durumundayız.

Artan farkındalıklarımız, akıllı telefonlarımız, sanal dünya ve uçsuz bucaksız bilgi alemine bir tuşla erişebildiğimiz internet bağlantılarımız var. Sigorta yüzyıllardır var olan ve toplumların devamı ve evrimi için olmazsa olmaz bir müessese. Bizim temel stratejimiz ise, bütün bunların farkında olarak, bireysel ve kurumsal alanda doğru çözümleri, doğru kanallardan taleplerle eşleştirebilmek.

Sigorta bilincini artırmaya yönelik neler yapılabilir?

Benim hep hayalini kurduğum bir konuyu sordunuz. O kadar çok şey var ki yapılabilecek… Ülkemizde her gün onlarca insan iş kazalarında kaybediliyor. Bunlar birer“can”. Sigortanın, bana sorarsanız tazminin ötesinde bir misyonu da var: Riskin farkında olarak, hasar gerçekleşmeden gerekli tedbirlerin alınmasına aracılık etmek. Sigorta sektörünün, farkındalığı artırmak üzere birleşerek, tüm mecralarda yayın, reklam, uyarı pencereleri gibi araçlara bütçe ayırması gerekli. Bakımı yapılmamış bir asansöre çocuğunuzun binmesini ister misiniz? Peki fabrikanızın tavanında dünyanın en yanıcı kaplama malzemesi bulunduğunu bilseniz, yatırımınızın geleceği konusunda ne hissedersiniz? Sigorta şirketlerinin bu önleyici ve hayat kurtarıcı mekanizmalar konusunda bilgilendirme yapması gerekiyor. Tercihler prim, komisyon ve hasar gibi kriterlerle yapılınca, elbette bilinç ilerlemesi yavaş oluyor. Oysa okullara ders olarak konulabilir sigorta. Televizyonda, internette, tanıtıcı reklamlar çekilebilir. Yerdeki muz kabuğu resmi günümüzde sigortanın işlevi bakımından gerçekten çok yetersiz kalmış durumda.

Peki zorunlu sigortalar konusundaki düşünceniz nedir?

Sigorta bilincinin ileri düzeyde olmadığı piyasalarda, zorunlu sigortaların önemini anlayabiliyorum. Kişisel görüşüm, bu ürünlerin artmasının ve ürün içerik ve fiyatları konusunda şirketlerin inisiyatiflerinin sınırlı tutulmasının uzun vadede ve büyük resme bakıldığında olumlu bir gelişme olmayacağı yönünde.

“YATIRIMCILARIMIZ GÜÇLÜ, KADROMUZ DENEYİMLİ”

Gulf Sigorta’nın marka ve tanıtım stratejisi nasıl olacak?

Kurumsal İletişim ve Pazarlama Birimi benim yeni görevimdeki sorumluluk alanlarım arasında yer alıyor. Bu konuda da gerçekten büyük heyecan duyuyorum. Şirket içi iletişim de, şirketin dış dünyayla iletişimi de çok önemli. Şirketin hedeflerini, neyi nasıl yapmak istediğini doğru ifade etmesi, başarılı olabilmesinin en temel destekçisi bence. Gulf’ın arkasında güçlü yatırımcılar, kadrosunda da deneyimli ve birbirini iyi tanıyan, motivasyonu yüksek bir ekip var. Bizlerin gerek iş ortaklarımıza, gerekse de sigortalılarımıza kendimizi doğru anlatabilmek için her konuda olduğu gibi marka farkındalığı konusunda da çok sıkı çalışmamız gerekiyor. Ekibimle beraber güçlü bir kurumsal iletişim planı üzerinde çalışıyoruz. Pazar payına oynamadığımız için bu alanda büyük bütçelerimiz, agresif planlarımız olmayacak, ancak alçak gönüllü ve ayakları yere basan bir plan çerçevesinde ilerleyeceğiz.

“SOSYAL SORUMLULUK KONUSUNDA DUYARLI BİR KURUM OLACAĞIZ”

Sigortacılık sosyal sorumlulukla eşdeğer bir meslek, şirketinizin sosyal sorumluluk yönünde planları nelerdir?

Hissedarlarımızın bizlerle paylaştıkları mesaj, yatırım yaptıkları coğrafyalarda kazançlarının belli bir kısmını sosyal sorumluluk projelerine ayırdıkları yönünde. Bu bizim için de geçerli olacak. İletişim planımız tamamlandığında bu konu ile ilgili projelerimiz de şekillenmiş olur. Bildiğiniz gibi birleşme sürecimiz temmuz ortasında tamamlandı. Planlarımızın finalize edilip, hayata geçirilmesi için biraz daha zamana ihtiyacımız var. Ancak net olduğumuz nokta, sosyal sorumluluk konusunda duyarlı bir kurum olmaya kararlı olduğumuz.


“Dijitalde sadece reklam yaparak yol alamazsınız”

$
0
0

İlk poliçesini kesmesinin üzerinden yaklaşık 3 ay geçen Quick Sigorta, sektördeki mevcut şirketlerden daha farklı ve yenilikçi bir model izliyor. Özellikle dijital dünyadaki varlığı konusunda iddialı olan şirket, açtığı blog ile büyük ilgi çekiyor. QBLOG hem ilgi çekici ve güncel içeriğiyle okuyucunun ilgisini çekiyor hem de müşterilerin ürün almadıkları dönemde şirketle bağını koparmamasını sağlıyor. Bunun yanında Quick Sigorta, “Sigorta Sözlüğü” ve “Sert Soru Net Cevap” gibi uygulamalarıyla da sektöre yeni bir soluk getirmeyi hedefliyor. Şirketin dijital ve sosyal çıkışındaki en etkili isimlerden biri de Quick Sigorta Pazarlama ve İletişim Genel Müdür Yardımcısı Dr. İsmail Kızılbay. Medya kuruluşlarında önemli görevlerde bulunan Kızılbay, Quick Sigorta’nın dijital ve sosyal alanda planlamasını yapıyor. Kızılbay’a Quick Sigorta’nın geldiği noktayı ve gelecekteki çalışmalarını sorduk:

Dijital sigortacılık alanında iddialı söylemlerle yola çıktınız ve yaklaşık 4 aydır faaliyettesiniz. Çalışmalarınız nasıl gidiyor?

Aslında söylemlerimizi iddialı olarak nitelemek doğru değil. Biz olması gerekeni söyledik. İddialı projelerimiz ise yolda. Genel anlamda başarılıyız. Ancak dijital dünya hedeflerin sabit durduğu bir ortam değil. Yani hedefler sürekli yenileniyor. Biz ilk 3 ay için düşündüğümüz hedeflerin, rakamların çok üstüne ulaştık. Burada sözünü ettiğim konu dijital dünyada yarattığımız içerik, etkileşim ve genel anlamda iletişim. Verilerin büyük bir bölümü topluma açık durumda. Örneğin Facebook verilerine bakarsanız takipçi sayımızla kıyaslandığında etkileşim rakamlarımızın yanına yaklaşabilen başka bir sigorta şirketi yok. 4 ay gibi kısa bir sürede ürettiğimiz 24 video sadece Facebook’ta 400 bin defa izlenmiş. Blog sayfamızda yer alan bazı haberlerin okunma sayısı 8 binin üzerinde. Bunlar bizim yetineceğimiz rakamlar değil ancak bu aşamada yeterli.

Bu rakamlar ve çalışmalar satışlara doğrudan yansıyor mu?

Bildiğiniz gibi bizim tek satış kanalımız online değil. Oldukça güçlü bir acente ağımız var. Satışlarımızın büyük bir bölümü bu kanaldan geliyor. Dijital ortamda yaptığımız çalışmalar sadece bu kanaldan satış sağlamak için değil. Biz orada daha çok marka yatırımı yapıyoruz. Dijital ortamda yaptığımız çalışmaların büyük bir bölümü acente ağımızın satışlarını desteklemek amaçlı. Sonuçta gerek sosyal medyada gerekse blog çalışmalarımızda insanların seveceği, ilgisini çekecek içerikler üretiyoruz.

DİJİTAL ORTAM YENİ BİR MEDYA

Dijital ortam kendi içinde kapalı bir dünya, sadece online satışa yönelik bir medya olarak görmek büyük hata. Dijital dünya ve ağırlıklı olarak bu dünya içerisinde yer alan sosyal medya, insanların büyük bir bölümünün temel medyası olmuş durumda. Özellikle gençlerin büyük bir bölümü gazete satın almıyor, televizyon pek izlemiyor. Kısacası bu ortamı yeni bir medya olarak görmek daha sağlıklı. Burada yaptığınız yatırım ve çalışmalar o ortamın dışında da etkili oluyor, gelecekte daha fazla olacak.

Reklam çalışmalarınızı nasıl yürütüyorsunuz?

Bildiğiniz gibi haziran ayında televizyon kullandık ve “biz geldik” mesajı verdik. Televizyon toplumun belli bir kesimine ulaşmak için halen etkin ve önemli bir mecra. Ancak sürdürülebilir bir tanıtım kanalı değil. Fiyatlar yüksek ve etkili olmak için aynı zamanda prodüksiyon gibi harcamalara girmeniz gerekiyor. Televizyonu belli dönemlerde kullanacağız ama ana mecramız dijital olacak. Burada sosyal medya ve arama motorları üzerinden reklam harcaması yapacağız ancak şunu hemen söylemeliyim, dijital ortamda sadece reklam yaparak yol alamazsınız. Reklam uçucudur. Etkilidir ama uzun vadeli planlarda tek başına yeterli değildir. Bu nedenle biz daha çok içerik pazarlaması diyebileceğimiz yaklaşım üzerinde yürüyoruz. Orada da kendimize has bir planımız ve yaklaşımımız var. Doğru yolda olduğumuzu etkileşimlerden görüyoruz.

2 ADET İÇERİK PLATFORMU

Sigorta sektöründe blog kavramı biraz yanlış anlaşılmış. Bazı örneklere baktığımda şirketlerin sadece kendini ve ürünlerini anlattığını görüyorum. Bu blog değil bu olsa olsa “inhouse advertorial blog” olabilir. Sıkıcı, ilgi çeken bir tarafı olmayan, yazan ve yazanın çevresinin bakacağı şeyler. İnsanlar neden okusun bunları? Bu nedenle biz yoğun şekilde içerik üretmeye devam edeceğiz. Bu yatırım size dijital bir varlık oluşturma yolu açıyor. Farklı başlıklar altında 2 içerik platformumuz olacak. Bunlara gelecek yıl podcast kavramını başka bir noktaya taşıyan bir uygulamayı da ekleyeceğiz. İnsanlara sadece kendinizi anlatarak ulaşamazsınız. Özellikle yılda bir defa alınan ürünleriniz varsa. Potansiyel gördüğünüz kitle ile samimi, onların istekli olduğu, sürekli bir iletişim içinde olmanız lazım. Artık banner ve ekranı ansızın işgal eden dijital reklamlardan bir sonuç alınamadığını bilmeyen yok. Reklam engelleyen yazılımları kullanan kişilerin sayısına baktığınızda bu resmi daha net görebilirsiniz.

Acenteler ile ilgili çalışmalarınız olduğunu söylemiştiniz. Hangi aşamadasınız?

Faaliyete başlamadan, başladıktan sonra sürekli söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Dijital yatırımlarımız ve çalışmalarımız içinde acentelerimiz önemli bir yer tutacak. Yaklaşık 6 aydır çalıştığımız proje şekillendi ve uygulama aşamasına yaklaştık. Bu proje aslında dijital müşteri ile acenteyi bir araya getirmek için yapıldı. Sıradan olmaması için özellikle ilk temas anında farklı bir yaklaşıma ihtiyacımız vardı ve bunu bulduk. İlk ayların yoğunluğu nedeniyle çalışmalar biraz yavaş ilerledi ancak ekim ayı ile birlikte hızlanıyoruz. Ben projenin genel yaklaşımının dünyada bir ilk olacağını düşünüyorum. Benzerlerini gördüm ancak bu şekilde bir bütün olarak karşılaşmadım. Kesin olan şu, acentelerimizin çok hoşuna gidecek.

Kefalet sigortası sektörün prim üretimini ve ihaleye giren şirketleri nasıl etkileyecek?

$
0
0

Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek‘in artık şirketlerin ihaleye teminat verirken opsiyonunun sadece banka teminat mektubu ile sınırlı olmayacağını, kefalet sigortası da yaptırabileceğini açıklamıştı. Coface Sigorta Genel Müdürü Emre Özer, sektörü yakından ilgilendiren bu değişikliğe ilişkin olarak Sigortacı Gazetesi’nin sorularını yanıtladı. Özer, reel sektörde başlayan kefalet sigortası dönemiyle ilgili olarak “Kamu ihalelerinde kefalet sigortasının kullanılması durumunda bu yıl sonunda prim üretiminin artmasını beklediğimizi söyleyebiliriz” değerlendirmesinde bulundu.

Emre Özer’in sorularımıza verdiği cevaplar şöyle:

-Geçtiğimiz yıl 30 milyon lira prim toplanan kefalet sigortasının kamu ihalelerinde de kullanılması bu tarafta prim üretimini artırır mı?

Öncelikle kefalet sigortalarında geçen yıl üretilen prim tutarının sektör istatistiklerinde net olarak tanımlanmadığını düşünüyoruz. “Emniyeti Suistimal” branşında yapılan bazı prim üretimlerinin de “Kefalet Sigortası”  altına kaydedildiğini görüyoruz.  İstatistiklere bakıldığında kefalet sigortası ürünü olmadığı halde bu branşta üretimi gözüken şirketler var. Ancak kefalet sigortasındaki kullanımın artması ile toplam prim tutarı da bundan sonra daha net ayrıştırılacaktır.

Buradan yola çıkarak kamu ihalelerinde de kefalet sigortasının kullanılması durumunda bu yıl sonunda prim üretiminin artmasını da beklediğimizi söyleyebiliriz.

 -Banka teminat mektubu yerine kefalet sigortasının  kullanılması kamu ihalelerine giren şirketlerin işini  kolaylaştırıyor mu? Kolaylaştırıyorsa bunu nasıl  yapıyor?

Banka teminat mektubu bir gayri nakdi kredidir. Teminat  mektubu kullanan şirketler, banka nezdinde yer alan toplam  kredi limitleri üzerinde teminat mektubunun daraltıcı etkisini  yaşamak zorunda kalıyorlar.

Bu limitlerin müsaitliği firmanın asıl ihtiyacı olan işletme  kredisi ya da yatırım kredisi gibi finansman türlerine erişimi  üzerinde olumlu etkiye sahip. Teminat mektupları nedeni ile  bankaların limitlerinin azalması ise firmaların yukarıda  belirtilen nakdi kredilere erişimini zorlaştırıyor ve firmalardan ek teminat ve performans kriterleri talep edilmesine neden oluyor.

Banka teminat mektubu yerine kefalet sigortası kullanılması ise firmaların bankalar nezdindeki toplam kredi limitleri üzerinde bir baskı oluşturmadan aynı hizmeti sigorta şirketlerinden almasını sağlayacak. Bu şekilde firmalar limitlerini daha fazla ihtiyaç duydukları yatırım ve işletme kredileri kapsamında kullanabilecekler.

-Şu ana kadar yazılan poliçelerde prim/hasar rasyosu ne seviyede? Kârsızlık sorununun yaşandığı son dönemde, sigortacılara yeni bir kazanç kapısı açıldı diyebilir miyiz?

Şu anda kefalet sigortalarının çok yeni bir ürün olması ve bu konuda arz yaratan sigorta şirketlerinin seçici yaklaşımı nedeni ile henüz sektörde bir hasar bilgisi bulunmamaktadır.

Piyasaya önümüzdeki dönemde yeni oyuncular girmesinin ardından prim üretimlerinin artması ile prim hasar oranlarının eğilimleri daha net görülmeye başlanacak görüşündeyiz.

Bankacılık sektöründe teminat mektuplarında yaşanan batak, temerrüt oranlarına yakın prim tutarı gibi nedenlerle hasar oranlarında artış beklemek gerçekçi olabilir. Burada esas olan sigorta şirketlerinin risk değerlendirmesindeki performansları olacaktır.

Kefalet sigortalarının sektör için önemli bir fırsat olduğunu kesinlikle belirtmek gerekir. Kefalet sigortası bütün dünyada sigorta üst başlığı altında ayrı bir kategori olarak değerlendirilmekte ve birçok ülkede banka teminat mektupları kadar kullanım alanına sahip olabilmektedir.

Ülkemizde kefalet sigortasının yaygınlaşması için genel şartlarda gerekli bazı değişiklikler 2016 yılında yapılmıştı. Bu değişikliklere ek olarak amme alacakları kanununda ve kamu ihale kanununda da değişiklikler yapılarak kamu kurumlarının kefalet sigortasının banka teminat mektubu gibi bir teminat olarak kullanabilmesinin sağlanması gerekiyor.

Coface Sigorta olarak sektörümüzün gündeminde olan torba yasa tasarısı içinde bu konuda maddeler olduğunu biliyor ve takip ediyoruz.

Kefalet sigortası alanında sahip olduğumuz 70 yılı aşkın uluslararası deneyim kapsamında, bu ürünü en kısa sürede Türkiye’de sunmak üzere gerekli hazırlık çalışmalarını gerçekleştirmekteyiz.

Bu kanun ve mevzuat değişiklikleri ardından kefalet sigortası piyasasının hızla büyüdüğünü göreceğiz.

Kamu ihalesinde teminat yerine kefalet sigortası

 

İnsan kaynaklarında yeni trend: Esneklik

$
0
0

“İnsan Kaynakları” köşemiz için bu ay Sompo Japan Sigorta İnsan Kaynakları ve Akademi Genel Müdür Yardımcısı Işın Mengenli ile sohbet ettik. Dünyadaki insan kaynaklarının dönüşümü hakkında konuştuğumuz Mengenli, teknolojik gelişmeler ve Y kuşağının beklentileri sebebiyle İK uygulamalarının dönüştüğünü ifade etti. Gerek uygulamalarda gerek politikalarda daha esnek yapılara geçilmesine gerek duyulduğunu kaydeden Mengenli, sorularımızı yanıtlayarak, hem dünyadaki hem Sompo Japan Sigorta’daki İK uygulamalarını paylaştı.

Son 10 yılda hem dünyada hem Türkiye’de İK politikaları nasıl bir değişim gösterdi?

İK politikalarındaki değişimler çok hızlı gelişiyor. Eskiden personelcilikle başlayan bu süreç çoktandır ‘İnsan Kaynakları’na dönüştü. Bu değişimi iki şey tetikliyor. Birincisi çalışanların profili; şu anda Y kuşağı ağırlıklı işgücünü oluşturuyor. İkincisi ise teknolojinin hızlı gelişimi. Teknoloji ve Y kuşağı zaten fazlasıyla iç içe. Dolayısıyla trendler ve politikalar da teknolojiye ayak uydurmak ve Y kuşağının talep ettiği esneklikleri sağlamak üzerine kuruluyor.

Sistemler de daha interaktif, kullanımı kolay sistemler haline geliyor. Mesela, interaktif iletişim platformları önemli bir yer kazandı. Şirketlerin kendi Facebook, Twitter ya da Instagram gibi sosyal medya platformları oluyor. Bulut İK sistemleri kullanılmaya başlandı. Gelişim ihtiyaçları açısından, İK tarafında çalışanlara özel gelişim planları yapılmaya başlandı. Daha çok Y kuşağının talebi üzerine şirketlerde esnek çalışma modellerine geçiliyor.

Genç yetenekleri kendinize çekmek için neler yapıyorsunuz?

Esnek kariyer fırsatları sunuyoruz. Bizim şirketimizde bir departmanda başladınız diyelim; illaki orada ilerleme şartınız yok. Eğer sizin hamurunuz başka departmanlar için daha doğruysa oralarda değerlendirilme fırsatı buluyorsunuz. Bunu da dışarıya çıktığımız iş ilanlarını içeriye de çıkarak, arkadaşlarımıza değişim fırsatı sağlayarak yapıyoruz.

“POTANSİYELİ OLANA FIRSAT SUNUYORUZ”

Biz zaman içerisinde sigortacılığı ve yönetici olmayı öğrenebileceğine inandığımız arkadaşlarımıza imkan veriyoruz. Bizim için doğru kişi olmaları önemli. Bunu her görüşmede vurguluyoruz. İş görüşmelerinde de “Bu pozisyon için başvurdunuz, gelecekte olduğunuz yerde de şu şekilde ilerleme fırsatlarınız olabilir, ama departmanlar arası geçiş sağlayarak da kariyerinizi yönlendirebilirsiniz” diye belirtiyoruz. Bu da aslında bir esneklik örneği.

Yetenek yönetimine nasıl yatırım yapıyorsunuz?

Biliyorsunuz ki biz bir Japon şirketiyiz ve Japonya’nın en büyük sigorta şirketiyiz. Çok fazla uluslararası eğitim ve gelişim fırsatları var. Uluslararası değişim programları yapıyoruz, buradaki arkadaşlarımıza Japonya’daki eşlenik departmanlardaki işi deneyimlemeleri için 2-3 aylık programlar yapabiliyoruz. Japon meslektaşlarımız buraya gelebiliyor, bizim çalışanlarımız oraya gidebiliyor. Bu programları da gayet yapılandırılmış şekilde gerçekleştiriyoruz. Bunun amacı çalışanlarımıza uluslararası deneyim kazandırmak.

Yüksek potansiyelli çalışanlarımız için de fazlasıyla fırsat sunuyoruz. Şirketimizin Singapur Üniversitesi ile anlaşması var, çalışanlarımızı oradaki programlara da gönderebiliyoruz. Çok fazla eğitim fırsatımız var. Kendini geliştirmek isteyen çalışanlarımıza fırsatlar sunuyoruz.

Singapur Üniversitesi’yle nasıl bir anlaşmanız var?

Singapur Üniversitesi’nde bir mini MBA programı fırsatı sunuyoruz. Dünyanın çeşitli yerlerindeki Sompo Japan şirketlerindeki başarılı çalışanlar bu mini MBA programından faydalanıyor. Ayrıca kişisel gelişim ve yöneticilik programları da oluyor. Bu programlara çeşitli ülkelerden insanlar katılıyor, biz de aynı şekilde bu fırsatları çalışanlarımıza sunabiliyoruz.

“BAŞARILI BİR ŞİRKETTE ÇALIŞMAK BAĞLILIK SAĞLIYOR”

Amacımız daha çok çalışanlarımıza başarılı bir şirkette çalıştıkları hissiyatını aktarabilmek. Biz 15 yaşında, ama çok hızlı ve kârlı büyümüş bir şirketiz. Bizim çalışanlarımız başarılı bir şirkette çalıştıklarını biliyorlar ve bu da bir bağlılık sağlıyor.

Başka ne gibi gelişim fırsatları sunuyorsunuz?

Mentorluk ve koçluk programları kişisel gelişim programlarına dahil. Kişisel gelişim eğitimleri de oluyor, ama koçluk ve mentorlukta kişiye direkt olarak dokunma ve gerçek ihtiyacına cevap verebiliyoruz. Bunlar çok daha yararlı olabiliyor. Mentorluk programında birbirimizden öğreniyoruz. Orta veya üst düzey bir yönetici, ilk seviye yöneticilerle beraber çalışarak buradaki iş yapış şekilleri konusunda mentorluk edebiliyor.

“BİRBİRİMİZDEN ÖĞRENİYORUZ”          

Teknik olarak da aynı şekilde birbirimizden öğrenmeyi seviyoruz. Bu sene underwriting çalışanlarımız, risk mühendislerimiz ve satış ekiplerimizi eğiterek satış okulu projesi yaptık. 10 bin adam/saat üzeri eğitim verdik. Bu projemizle Japonya’daki merkezimizden ödül aldık. Bu tarz projelerle çalışanlarımızı stratejilerimiz doğrultusunda geliştiriyoruz.

Sompo Japan olarak içinizde startuplar var mı?

İnovasyon grupları kurduk. Bu gruplar kendi içlerinde belirli teknolojik gelişmelerin nasıl Sompo Japan Sigorta’da uygulanabilir olduğu konusunda çalışıyor olacaklar. Herkesin kendine ait bir konu başlığı var. Bu gruplar çalışanlar arasından gönüllü olarak seçildi. Akademik destekle beraber ileride startup olabilecek bu gruplar çalışmaya başladılar.

Yeni çalışan alırken ne gibi kriterlere bakıyorsunuz?

Yeni çalışan alırken vizyon ve değerlerimizi göz önünde bulunduruyoruz. Bunlardan en önemlisi belki de aksiyon ve başarı odaklı olmamız. Hareketli çalışanlar bekliyoruz; yerinde durmayan, yarını düşünen, sürekli “Daha iyi nasıl yapabilirim?” diyen, sürece önem veren, inovatif fikirler üretebilecek çalışanlar arıyoruz. Burada en önemli konu, öğrenmeye açık olmaları. Biz sigortacılığı da yönetimi de öğretebileceğimize inanıyoruz. Bir iş için kendi kendinizi desteklemeniz ve eylemde bulunmanız da çok önemli. Bir işin yapılması için kişinin kendini motive edip ona göre davranması da çok önemli.

Sompo’nun küresel İK politikası ile Türkiye’deki arasında ne gibi farklar var?

Japonya’nın İK politikaları ve Türkiye’ninkiler tabii ki uyumlu. Japonya’da insan kaynakları daha farklı yönetilebiliyor, çünkü oradaki sistem bizden farklı. Biz biraz daha uzmanlıklar üzerine kuruluyuz. Ben 22 senedir çalışıyorum, alanım hep insan kaynakları oldu. Buna karşın Japonya’da bir kişi okuldan mezun olur olmaz pazarlama alanında işe giriyor diyelim, 5 sene orada çalışıp finansa geçiyor, orası bitiyor underwriting tarafına geçiyor. Farklı departmanlarda derin uzmanlıklar kazanmadan çalışma sistemi var. Biz burada bunu uygulamıyoruz.

“ÇALIŞANLARIMIZ KURUM KÜLTÜRÜNE UYUM SAĞLAMALI”

Bazı politikalarımız farklılaşsa da, yetenek yönetimi dediğimiz konuyla ilgili görüşlerimiz aynı, içeriye katmak istediklerimiz ve çalışanlarımızdan beklediklerimiz aynı. Bu şirketin bir kültürü var ve buna uyum sağlayacak insanları işe almak zorundayız.

Size biraz kültürümüzden de bahsedeyim. Bu sene şirket içinde bir kültür araştırması yaptık. “Nasıl bir kültüre sahibiz?” ve “Nasıl bir kültüre sahip olmak istiyoruz?” diye çalışanlarımızın hepsine sorduk. Uzun vadeli bakış açısı olan, inovatif ve müşteri odaklı bir şirket olduğumuz konusunda hemfikiriz. Bu özelliğimizi de korumak istiyoruz. Uzun vadeli ve inovatif bakış açısı olan bir şirkete daha fazla vizyonu olan, kendini geliştiren, yenilikleri gören ve uygulamak isteyen insanları almak durumundasınız. Kültürümüz ile çalışan profilimizin birbirine uyması gerekiyor. İşe alımlarda buna dikkat ediyoruz. Japonya’nın da istediği, bizim isteklerimizle örtüşüyor: Kendini, işini ve bulunduğu ortamı geliştiren, inisiyatif alabilen insanlarla çalışmak.

“ÇALIŞAN DEVİR ORANIMIZ SEKTÖRE GÖRE DAHA AZ”

Çalışanlarınızın devir oranı ne durumda?

Sektöre göre bizde turnover düşük, %13 seviyelerine düştü. Sektör %16’larda. Kuruluşumuz esnasında başlayan ve hâlâ devam eden çok çalışanımız var. İcra Kurulu Başkanımız da onlardan biri, aynı durumda birçok yöneticimiz de var. Hep uzun vadeli bakış açısı olan çalışanlarımız var, yeni çalışanlarımıza da bunu aktarma çabası içindeyiz.

Yeni çalışanlarımız da var, çünkü şirket olarak çok büyüdük. Geçen sene sektörde en fazla işe alım yapan şirkettik. Onları aynı kültürde, aynı amaç doğrultusunda koşturmak bizim işimiz. Son derece saygılı, departmanlar arası işbirliği yapan, fakat tatlı bir rekabet içerisinde olan bir çalışan profilimiz var. Biz de çalışanlarımızdan bunu bekliyoruz; hatta rekabeti de kendileriyle yapmalarını, sürekli daha iyi olmak için çalışmalarını bekliyoruz.

Çalışanların performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Performans değerlendirmesi de, çalışanlarımızın performansını motive etmek için de çeşitli uygulamalarımız var. Burası proje şirketi. İrili ufaklı birçok projemiz var, çalışanlarımızı bu projelerde sürekli değerlendiriyoruz. Yöneticilerimiz için 360 derece yetkinlik değerlendirilmesi uyguluyoruz. Bunun dışında, geleneksel performans yönetimi de yapıyoruz. Hedef bazlı çalışıyoruz. Herkes hedeflerini en tepeden aşağıya indirmiş şekilde alıyor. Departmanlar arası ortak hedefler de var.

Çalışanlarınız için sosyal faaliyetler düzenliyor musunuz?

İletişimin önemli olduğuna inanıyoruz, bir arada olmak ve iletişim kurmak adına her sene yaptığımız geleneksel Antalya toplantımız var. Bütün çalışanlarımız katılıyor, bir hafta sonunu beraber geçiriyoruz. Yılbaşını da beraber kutluyoruz. Ödül almış projelerimizi de beraber kutluyoruz. Japonya’dan gelen ödül olduğu için bizim için oldukça gurur verici oluyor.

ÇALIŞAN FİKİRLERİNE DESTEK

Çalışanlarımızı sosyal olarak da destekliyoruz. Bugünlerde pinpon turnuvamız var. Çeşitli gruplarımız var, tenis, basketbol, bowling turnuvalarımız da oluyor. Ayrıca çalışanlarımıza her bir seneyi doldurduklarında spor salonu üyeliği şeklinde bir ödül veriyoruz. Bu insanları bir araya getirecek ve onları ruhsal ve bedensel olarak iyi hissettirecek faaliyetler yapıyoruz.

ŞİRKET İÇİ BİRLİK İÇİN İLETİŞİM KRİTİK ÖNEMDE

Sompo Japan’ın kendi içinde sosyal medya oluşumları var mı?

Kendi iç gruplarımız var zaten. Mesela iç iletişim grubumuz var; şirketteki tüm iç iletişim aktivitelerini ya da önemli konuları oradan paylaşıyoruz. Onun dışında, şu anda proje halinde olan iç iletişim platformumuzu yeniliyoruz. Çok daha interaktif güzel bir platformumuz olacak. Facebook veya Instagram tadında bir iç iletişim platformu olacak. İletişim çok kritik bir konu. Üst yönetimin vizyonunu aktarmak ve şirket içi birlik için düzgün kurgulanmış bir iç iletişim platformu şart, bu sebeple üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz.

BES’TE FARKLI İMKANLAR

Çalışanlarınıza ne gibi sosyal haklar sağlıyorsunuz?

Kurum katkılı BES imkanı sunuyoruz. BES için yaptığı katkı oranı başka şirketlerde yönetim seviyelerinde daha yüksektir. Bizdeyse yönetici olmayan gruplarda şirket katılım oranı daha yüksek. Bu sektörün, hatta Türkiye piyasasının aksi bir uygulamadır. Bundaki amacımız çalışanlarımızı genç yaştan birikime teşvik etmek. Onlar ne kadar biriktirirsa biz de o kadar onları destekleyelim isteriz. Sağlık sigortası da sağlıyoruz. Sadece çalışanımıza değil, çalışmayan eşine ve çocuğuna da sağlıyoruz. Doğum zamanı, evlilik zamanında da ekstra desteğimiz oluyor.

“BİZİM İÇİN EN ÖNEMLİ KONU İNSAN”

İzlediğiniz İK politikasında diğer şirketlerden farkınız nedir?

Bizim için insanın hamuru önemli. Biz çalışanlarımızı sadece “Sigortacılık biliyor” ya da “Şu konuda uzman” diye değil, “Bu konuda potansiyeli var mı?” diye bakarak alırız. Bizim için kaliteli insan ve onları mutlu ve başarılı olabilecekleri doğru yerde konumlamak önemli. Politika olarak bu ayırıyor diyebiliriz, “İnsanın mutluluğu ve kendini gerçekleştirmesi ” bizim için en önemli konu.

Sosyal sorumluluk projeleriniz var mı?

“Var mısın Akıllım?” projemiz var. Onun dışında, köy okullarına bilgisayar gönderiyoruz. Geçen sene bunu yaptık, bu sene de bilgisayar ve kitap göndermeyi düşünüyoruz. Satranç turnuvalarına sponsor oluyoruz. Sporu destekliyoruz, Beşiktaş Sompo Japan maçlarımız var. Bunlara bazen toplu olarak da gidiyoruz.

“ÇALIŞANLARIMIZIN %70’İ Y KUŞAĞINDAN”

Sompo Japan Sigorta’da Y kuşağı ne kadar ağırlıklı?

%70 oranında Y kuşağına sahibiz. Y kuşağının X kuşağından farkı, biraz daha süreç odaklı olması. Ben X kuşağından biri olarak sonuç odaklıyım, ama Y kuşağı için sonuca giderken yaşanan sürecin de iyi olması, zevk alarak ya da sürekli bir şeyler öğrenerek çalışmak onlar için daha önemli. Böyle bir anlayış farkı mevcut. Daha farklı uygulamalar geliştirmek durumunda kalıyoruz. İK olarak politikalarımızı Y kuşağı için esnek uygulamalarla geliştiriyoruz.


Renk Özcan
renk@sigortacigazetesi.com.tr

“Sektörde bilinen tüm yöntemler unutulacak”

$
0
0

Son yıllarda iş dünyasında en çok konuşulan konuların başında startuplar ve fintech geliyor. Sigorta sektörü de bu gelişmelerden etkileniyor ve dünyada sigortacılık alanında da ciddi insurtech gelişmeleri oluyor. Biz de bu gelişmeleri sayfalarımızdan duyuruyoruz. Bu sayımızda ise ülkemizde neler olduğunu öğrenmek için StartersHub Program Direktörü İnci Çömlekçioğlu’yla konuştuk. Telekomünikasyon sektörü kökenli olan Çömlekçioğlu, StartersHub’ın 2.5 yıl önce kurulduğunu söyleyerek “O dönemde hızlandırma merkezleri örneği olarak Türkiye’de bu girişimler başlamıştı. Fakat, StartersHub aslında ekosistem içerisinde önemli bir eksikliği gördü ve bunu gidermeyi kendisine misyon edinerek kuruldu” dedi.

Çömlekçioğlu, sigorta sektöründeki gelişmelerle ilgili ise şunları söyledi: “Aslında sigorta sektöründe de iş tamamen historik datanın yorumlanması ve buna göre risk değerlendirmesi. Sigorta sektöründen gelen biri değilim, teknolojiden gelen biriyim fakat bu süreçte sektörle ilgili şöyle bir tanım yapabilirim: Doğru bir şekilde, neredeyse sıfıra yakın bir hata payıyla risk değerlendirmesinin yapılması gereken bir sektör. Ya geleneksel yöntemlerle risk değerlendirmesinde uzman olan insanlar bakacaklar ve değerlendirme yapacaklar ya da bugün dünyanın geri kalan birçok sektöründe olduğu gibi sigortacılık sektörü de değişime uğrayacak ve teknolojiyle insan birlikte karar verecek. Bunun çok güzel örneklerini çeşitli startup’larda görmeye başladık.”

HER SEKTÖR ETKİLENECEK

Insurtech’in yıkıcı etkilerinden de bahseden Çömlekçioğlu, “Bir sektörde 10-15 yıl boyunca çok önemli, sektörü yıkacak ve bilinen bütün yöntemleri değiştirecek bir gelişme olmadıysa, çok yakında olacak demektir. Teknolojinin ve bilimin bu kadar geliştiği bir dünyada, hiçbir sektör bundan etkilenmeden kalamaz. Bu yaklaşımla, bundan 1-2 sene önce biz sigorta sektöründe çok önemli değişiklikler olacağını söyleyebildik. Bir kere sektörün ihtiyaçlarına baktığımızda çok maliyetli bir sektör olduğunu görüyoruz. Operasyonel işi çok maliyetli bir sektör kendi içinde. IT  ekiplerinin olmadığı, teknoloji işlerinin dışarıdan halledildiği… Insurtech odağımızdan dolayı sigorta şirketleri ile tanışma imkanımız oldu ve oralarda şunu gördük: Artık IT ekibinin içeriye alınmasının ne kadar önemli olduğu anlaşıldı. Dünyadaki gelişmeler daha yakından takip ediliyor. İnsan aracı nasıl kullanıyor, sigorta poliçesi buna göre dinamik hesaplanıyor mu, bunların örnekleri artık dünyada var. Bizdeki Otto da buna bir örnek” dedi.

STARTUP’LAR SORUNLARA DAHA HIZLI CEVAP VERİYOR

Sigortanın bizde yarattığı değerin ve bu değerin hayatımızdaki yerinin çoğu insan tarafından farkına varılmadığını da belirten Çömlekçioğlu, “Sigorta şirketlerinden daha hızlı olarak startup’ların bu sorunlara cevap vereceğini düşünüyorum ki bütün sektörlerde bu böyle oldu. Startup’lar çözümü geliştiriyor ve büyük şirketler de o startup’larla anlaşma yapıyorlar tekrar sıfırdan ürün geliştirmemek adına. Zaten çok büyük şirketler startup kadar esnek de olmuyor. Startup bir ürünü birkaç hafta içerisinde kullanıcıya çıkartabiliyor” dedi

UZUN SÜRE ÇALIŞANLARDA KÖRLÜK OLUŞUYOR

Çömlekçioğlu, sigortacılıkta, bankacılıkta veya telekomünikasyon tarafında çalıştığı sektörde ne olduğunun farkında olan çok az insan olduğunu söyleyerek şöyle devam etti: “İçeride iş tanımları ve uzmanlaşma çok daralmış durumda, kişiler sadece kendi yaptıkları işi biliyorlar. Sektörlerin geneline karşı bir körlük var. Kuş bakışı görüş ve değerlendirme henüz çok gelişmedi. Sorunu yaşayan kişi daha çözümcü olacaktır. İlk olarak, sorunu yaşadım, bunu tekrar yaşayabilirim, benden başka insanlar da yaşıyor olabilir, ben bu sorunu nasıl çözebilirim? Problemi ve teknolojiyi birleştirip bir çözüm geliştirmeliyim. Bundan sonra bana sektör bilgisi lazımsa, bizim gibi kuruluşlar sigorta şirketleri ile startup’ları bir araya getiriyor. Örneğin “Otto”, araçlara takılan cihazla hem araç hem de sürücüyle ilgili datayı topluyor ve topladığı data üzerinden birtakım analizler çıkarıyor, size tavsiyeler verebiliyor araç hakkında. Masraflar hakkında ya da sürücü iyi bir sürücü mü, bunları tespit ediyor. Otto bir sigorta şirketi değil, sigorta ile alakası yok fakat bu geliştirilen çözüm sadece sigortada kullanılacak diye de bir şey yok. Bir tur şirketi de araçlarını kullanan şoförlerin takibi için bunu kullanabilir. Fakat bu startup’ı bir sigorta şirketi ile tanıştırırsak ya da sektörün kanaat önderi biriyle tanıştırırsak, Otto’ya senin çözümün sigorta için uygun, gel bunu orada değerlendirelim deyip desteklerse Otto artık Insurtech şirketine dönüşmüş olur. O yüzden uygulamayı geliştiren, mutlaka sigorta şirketinden olmalı diyemiyoruz. Ama siz sağlık teknolojileri ile ilgili bir iş yapıyorsunuz sağlık sektöründen olmanız gerekir. Otto’nun kurucusu yazılımcı ama sigortacılık üzerine bir startup.”

İYİ BİR STARTUP GİRİŞİMCİSİ NASIL OLUR?

“İyi bir startup girişimcisi nasıl olur diye bir tanım olmasa da başarılı örneklere bakılınca birtakım ortak özellikler var aslında. Bu özellikler, ihtiyacın bizzat kendisi ya da çok yakınındaki biri o problemi yaşamış ve bildiği teknolojik yöntemlerle bunu çözmeye çalışmış. Bunlar genelde başarılı oluyor. Daha önce bir şirkette çalışmış da olabilir çalışmamış da olabilir; üniversiteden mezun da olabilir üniversiteye yeni başlamış da olabilir, 60 yaşında da olabilir, fark etmez. Önemli olan ihtiyacı bizzat deneyimlemesi ya da yakınından görmesi. Ama tabii ki bunu hiç yaşamamış girişimciler de var. Mesela görme engellilerle ilgili bir uygulama geliştirirsiniz, gerçekten onların hayatını geliştirirsiniz ama sizin ya da yakınınızdaki birinin öyle bir problemi yoktur. Ama bunların oranı diğerlerine göre çok daha düşük. O yüzden bizim tavsiyemiz de yaşadığınız sorunu çözmeye çalışın, mutlaka başkaları daha bu sorunu yaşıyordur. Böylece büyümesini de garantilemiş olursunuz.”

“Trafik branşı bilanço kârlılığımızı süpürmesin”

$
0
0

Türkiye Sigorta, Reasürans ve Emeklilik Şirketleri Birliği (TSB) Genel Sekreteri Mehmet Akif Eroğlu, sigorta sektörünün son 10 yılına bakıldığında ekonomiye paralel olarak büyüdüğünün görüldüğünü belirterek, “Bu büyümenin ortalamada enflasyonun nerdeyse iki katı olduğunu görüyoruz. Sigorta ekonomik aktivitelerin teminatı olduğu için ekonomik büyüme sigortaya yansıyor” dedi.

Eroğlu, sektörde 2017 yılı 8. ay sonu itibarıyla; hayat dışı branşta %8’lik, hayat tarafında ise %52’lik, ortalamada da %13’lük bir büyüme gerçekleştiğinin altını çizerek, konsolide bazda büyüyormuş gibi görünse de bu yıl hayat dışı branşta reel bir büyümenin olmadığını, büyümeye sekte vuran hususun ise havuz modeli ve trafikteki primlerde serbest tarifenin kalkması olduğunu vurguladı.

“SEKTÖRÜN BÜYÜME DEĞİL, PENETRASYON SORUNU VAR”

TSB Genel Sekreteri Mehmet Akif Eroğlu, CEO Buluşmaları’nda sorularımızı yanıtladı. Nisan ayından itibaren trafik sigortalarında uygulamaya konulan tavan sistemi nedeniyle primlerin azaldığını bunun sonucunda ise söz konusu branşın primlerinde %11’lik bir küçülme olduğunu söyledi. “Bu geçici bir durumdur. Sektörümüzün büyüme sorunu yok, penetrasyon sorunu var. Nerede büyüdüğümüz önemli” diyen Eroğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir sektör reel olarak her yıl ortalamada %8 büyüyorsa bu olumlu bir durumdur. Ancak, verimli ve kârlı branşlarda büyümeyi gerçekleştirmek de önem arz etmektedir.”

“HAVUZ DIŞI BASAMAKLARA YÖNELİK TALEBİMİZ VAR”

Kârlılık anlamında bakıldığında iyi bir yıl geçirildiğine dikkat çeken Eroğlu, “Bir önceki yıldan nisan ayında getirilen tavan kararına kadar olan sürede trafikte yazmış olduğumuz  primlerin etkisini altıncı ay teknik sonuçlarında gördük. Trafikte hala nominal kârlılık söz konusu. Yıl sonunda da o teknik kârlılığın devam ettiğini göreceğiz. 2018 yılında tavan tarife uygulaması nedeniyle trafik branşının %25-30 bandında aşağıya doğru baskılanmasından dolayı 2018 yılı teknik kârlılığının negatife döneceğini öngörüyoruz” dedi.

TRAFİK BRANŞINDAN KÂR BEKLENTİMİZ YOK

Trafik sigortalarında uygulamaya konulan havuz ve tavan fiyatın kaldırılmayacağını söyleyen Eroğlu, havuz tarafında ticari araç segmentinde sigorta sektörünün taşıyabileceği sürdürülebilirliği sağlayabilen bir fiyatlama yapıldığı sürece havuzun kalabileceğini ancak zaman içinde “Havuzun kapsamının daraltılabileceğini” belirtti. Eroğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim sektör olarak istediğimiz herhangi bir branş ama özellikle trafik branşı, konsolide bilanço kârlılığımızı süpürmesin. Zarar ettiğimiz branş trafik gibi zorunlu ve amiral gemiyse, oradaki zarar diğer tüm branşların kârlılığını silip süpürüyor ise o zaman sigorta şirketlerinin öz kaynakları eriyor. Biz diyoruz ki; kâr beklentimiz yok, vatandaşa da çok yüklenilmesin, ancak sürdürülebilir ve de taşınabilir bir maliyet olsun.”

“HAYAT ÇOK İYİ AMA BES’TE OPERASYONEL YÜK ÇOK FAZLA”

Sohbette hayat ve emeklilik tarafına özel bir yer açan Eroğlu,  söz konusu tarafta oldukça kârlı bir yıl geçirildiğinin altını çizdi. Eroğlu şunları söyledi: “Hayat sigortalarında kârlılık geçen yılın ikinci çeyreğinde 586 milyon liradan, bu yıl aynı dönem itibarıyla 900 milyon liraya ulaştı. Hayat tarafındaki kârın sebebi de kredilerdeki vadelerin uzaması ve bilançolara da kârlılık olarak yansıması. BES tarafında ise nominal anlamda bir kârlılık var. OKS’nin devreye girmesi ile ciddi bir operasyonel yük ile karşı karşıya kalındı. BES şirketleri OKS’den çok düşük bir gelir elde edebiliyorlar. Hem çok ciddi yük altındalar, hem de kârsız bir portföyü yönetiyorlar.”

“OKS’DE TEMEL PARAMETRELER YENİDEN KURGULANMALI”

TSB’de kurulan araştırma bölümünün yurt dışındaki sigorta ve BES büyüklüklerini incelediğini ifade eden Eroğlu, “Avrupa’da sigorta sektörünün toplam bilançosunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı %60, bizde ise %5. Bunu %25 yapabilsek, oradan sektör hacmine ilave 600 milyar lirayı konuşuyor olacağız ve bu paranın çoğu da sermaye piyasasına gidecek. Sermaye piyasasının büyümesini ülke olarak istiyorsak sigorta sektörünün öneminin bilinmesi şart. Baktığımızda hayat dışında çok kötü değiliz. Sıkıntımız hayat ve BES tarafında. Yani birikim tarafında. Bizim hayat dışı penetrasyonumuz %1.2, Avrupa da ise %2.7. “hayat”a döndüğümüz zaman aradaki fark %5’lere çıkıyor. Bu itibarla, BES’teki OKS projesi ülkemiz ve vatandaşımız  açısından çok önemli. Adeta milli bir proje. Buradaki beklentimiz OKS’nin temel parametrelerinin yeniden kurgulanması. Bu noktada özellikle sistemin en temel sacayağı olan işveren katkısı eksik. İşveren katkısı getirildiğinde, bir şekilde işvereni de rahatlatacak vergisel avantajlar sağlanabilir. İşsizlik fonu üzerindeki yükü azaltılabilir. İşverene katkı yapması için bir geçiş dönemi konulabilir. Mutlaka OKS’de işveren katkısı gibi, sadece sistemin revizyonu değil, sistemi kalıcı, uzun vadeli tutacak, insanlara minimum 10-15 yıl tasarruf yaptıracak bir uygulama getirilmeli. Özetle, bizim bu konuda köklü değişikliğe gitmemiz gerektiğini düşünüyorum.”

“SİGORTA BİLİNCİNE YÖNELİK YOĞUN ÇALIŞIYORUZ”

TSB’nin sigorta bilincini artırmaya yönelik çalışmalarını paylaşan Eroğlu, Ar-Ge departmanlarının birinci önceliği ve amacının penetrasyonu artıracak projelerinin yürürlüğe girmesi olduğunu söyledi. “TSB Genel Sekreteri olarak en başından beri günlük sorunların bizi makro hedeflerden uzaklaştırmamasına gayret ediyorum. Her gün işe gelirken kendimi kuruyorum ve motive ediyorum. Bugüne kadar TSB’nin bir araştırma departmanı yoktu. Araştırma departmanını kurduk ve arkadaşlarımızı bu konuda görevlendirdik. Sektörün bilgi birikiminden ve tecrübesinden maksimum düzeyde faydalanmak adına etkin ve verimli bir işbirliğine çok önem veriyoruz. Günlük sorunları ve sigorta bilincini yaygınlaştırmayı at başı götürmeye çalışıyoruz. Somut bir şekilde neler yaptığımıza gelince; burada teknik komiteler vardı ama strateji komitesi yoktu. Strateji komitesini kurduk. Strateji komitesinin hedefi sektörün büyümesi ile ilgili her şey; iletişim, repütasyon, dağıtım kanalları, eğitim, penetrasyon. İletişim komitemiz zaten var. Dağıtım kanalları komitesini yeni kurduk. Bu işin en önemli tarafı dağıtım kanalı. Dağıtım kanalının temeli de özellikle hayat dışında acente. Aynı zamanda sigorta şirketlerinin ön yüzü acente. Acente şirket ilişkisine baktığımızda münhasırlık ilişkinin zaman içerisinde kalkmasından dolayı o sıkı bağı göremiyoruz. Acente 5-6 şirketi temsil edince, şirket acentesine yatırım yapmıyor. Acente sigorta sektörünün acentesi. Hangi şirketin acentesi olursa olsun, acente bizim acentemiz. Dolayısı ile acentelerimizin sorunları ve eğitimi ile yakından ilgilenmemiz şart.  Ürünleri vatandaşa anlatan kişi acente olduğu için ürünleri yeterince tanıması şart. Vatandaşı karşı karşıya olduğu risklere karşı uyaracak ve de o risklere karşı koruyan sigorta ürülerini anlatacak kişi acente. Bu temasta edindiği izlenimleri, müşteri ihtiyaçlarını sahanın talebini sigorta şirketlerine aktaracak kişi yine acente. Dağıtım kanalları komitesini bu yüzden kurduk ve dağıtım kanallarının temsilcilerini de sık sık bu konular ile ilgili burada ağırlayacağız. Acente ile sektörün sorunlarını burada sürekli olarak tartışarak konuların çözülmesini ve penetrasyonun artırılması konusunda gayret göstermeyi düşünüyoruz. Dağıtım kanalları komitesinin önemli bir dönüm noktası olduğunu düşünüyorum. Güzel bir açılım olacak.”

“SORUNLARA YAKLAŞIM ŞEKLİMİZİ DEĞİŞTİRDİK”

“TSB olarak sorunlarımızın çözüm şeklini değiştirdik” diyen Eroğlu, trafik kazalarının azaltılması, hakimlerin bilgilendirilmesi gibi yapısal çözümlere odaklandıklarını söyledi. İletişimde temel stratejilerini, sigorta sektörünün vatandaşlar tarafından çok sevilen, bilinen bir sektör olmadığı temeli üzerine kurduklarını anlatan Eroğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz kara gün dostuyuz. Satışı zor olabilir ama sonu iyi bitiyor. Ancak sadece hasar yaşayanın mutlu olduğu bir sistemle ilerleyemeyiz. Bu kültürü, bu bilinci biz iletişim stratejimizde dikkate almalıyız. Bu sektörü konuşulur, fonksiyonları bilinir hale getirmemiz gerek. Bunun için de şöyle bir strateji değişikliği öngörüyoruz: Biz sadece poliçe satalım, üretim yapalım diye hareket etmeyelim. Hayatın bir parçası olarak, sosyal sorumluluk projeleriyle çözümün bir parçası olalım. İklim değişikliği konusunda yapılan çalışmalarda biz de bir şeyler üretebiliriz. Üniversitelere projeler yapabiliriz. Trafik kazalarını azaltıcı eğitimler verelim. Hayat sigortacılığında yaşlılık, bakım ciddi bir risk, bununla ilgili olarak ilgili bakanlıklarla, üniversitelerle çeşitli çalışmalar yaparak farkındalığı artırabiliriz. Sigorta öyle güzel bir endüstri ki hayatın her aşamasında var. Bu projeler içerisinde somut, sponsor olarak, teşvik ederek, motive ederek bilinci ve penetrasyonu artırabiliriz.”

“YABANCI ÜLKELER POTANSİYELİMİZE HAYRAN”

“Türkiye özellikle büyümek ve yatırım yapmak isteyen grupların ilgisini çok çekiyor. Türkiye’deki regülasyon noktasında belirsizliğin çok olması, geriye dönük düzenlemelerin olması bu tür müdahaleci yaklaşımlar onları ciddi anlamda ürkütüyor.”

***

 “HAZİNE SEKTÖRE KULAK VERİYOR”

Hazine’nin sektörü yakından dinlediğini belirten Mehmet Akif Eroğlu, fakat uygulama kısmına gelince Hazine’nin daha çok vatandaş boyutuna odaklandığının altını çizdi.  “Onları da haksız bulmuyoruz açıkçası” diyen Eroğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Daha makro çıkarları temsil ediyorlar. Umarım en kısa zamanda hep beraber bir orta yol bulunur. Bu konuda ben o kadar da karamsar değilim. Yavaş yavaş birtakım şeyler yerine oturuyor. Zaman alacak ama en sonunda çözüme ulaşacağımıza inanıyorum.”

SOSYAL MEDYA ÜZERİNE PROJELER YAPACAĞIZ

İletişim ile ilgili gerek OKS olsun, gerekse diğer sigorta branşlarında olsun tek başına televizyon kanalları ile insanlara sigorta bilincinin yerleştirilemeyeceğine, bunun çok maliyetli olduğuna değinen TSB Genel Sekreteri Mehmet Akif Eroğlu, “Yeni jenerasyonun internet ve sosyal medya uyumunu da gördüğümüz için sosyal medya tarafını da kullanacağımız projeler yapalım diyoruz. Dolayısıyla tüm mecralarda var olan bütçemizi daha da etkin kullanarak projelerimizi geliştirerek bilinci artırmayı hedefliyoruz. Yine bu noktada müfredat meselesini de çok küçümsemeyelim. Çünkü değişim dediğimiz olay bugünden yarına olabilecek bir durum değil. Jenerasyon üzerinden gidilebilen bir olay. Büyük resmi radikal olarak değiştirmek istiyorsak gerçekten ilkokula kadar inmemiz gerek. Bizim bu sektörün insanı olarak torunlarımızı, hatta torunlarımızın torunlarını düşünmemiz lazım. Bu itibarla Başkanımız Can Akın Çağlar ve Yönetim Kurulu üyelerimizle Milli Eğitim Bakanımızı da ziyaret etmiş bulunmaktayız” diye konuştu.

OKS MİLLİ BİR PROJE AMA…

2017 yılına BES’teki otomatik katılımın ciddi anlamda damgasını vurduğunu anlatan Eroğlu, OKS’nin milli bir proje olduğuna dikkati çekti. “Ülkemiz buna bel bağladı. Bel bağlanan bir projenin altı ay gibi çok kısa bir sürede devreye alınması riskti. Eksikliklerin olduğunu ve bu konuda da BES şirketlerinin dinlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Milli projedeki başarı kriterimiz sistemde insanların orta ve uzun vadede ne kadar kalabileceği. Bu üç türlü fayda sağlar. Birincisi otomatik katılımın sürdürülebilirliğini sağlayan  bireysel emeklilik şirketlerimizin büyümesini ve kârlılığını destekler, diğer taraftan da devletin ihtiyaç duyduğu sermaye birikimi sağlar, son olarak da vatandaşımıza koruma sağlar.”


Meral Öztürk
meral@sigortacigazetesi.com.tr

 

“Genç yeteneği çekmek çağdaş yaklaşımlarla mümkün”

$
0
0

Bu ayki “İnsan Kaynakları” köşemizin konuğu MAPFRE Sigorta İnsan Kaynaklarından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Necla Aksoy oldu. Günümüzde, organizasyonların değişim dalgasına yetişip ayakta kalabilmeleri için gereken nitelikli insan gücünü çekecek stratejilere odaklandığını belirten Necla Aksoy, yetenek kazanmanın ve bu yetenekleri elde tutmanın insan kaynaklarının varoluş amacı haline geldiğini söyledi. Yeteneği kurumlara getirecek ve orada tutacak olanınsa, çağdaş yaklaşım ve uygulamaların çalışma ortamına entegrasyonu olduğunu ve insan kaynakları politikalarının bunu sağlamaya odaklandığını söyleyen Aksoy, sorularımızı yanıtladı.

Son 10 yılda, dünyada uygulanan İK politikalarında nasıl bir değişim oldu?

İnsan kaynakları yönetimi, iş dünyasındaki gelişmeler ve çalışma hayatının gereklerine paralel olarak sürekli değişiyor ve evriliyor. Son 10 yılda her biri birbirini tetikleyen yeni yeni keşifler ve giderek artan değişim hızı, bizi çok kısa süre önce bilimkurgu diyebileceğimiz bir döneme taşıdı. Endüstri 4.0 olarak anılan bu dönemde, interaktif teknolojiler, otomasyon ve yapay zeka sadece sanayiyi değil, akla gelecek bütün sektörleri ultra dijital bir döneme taşıdı. Bu dönemde insan kaynakları politikaları, organizasyonların bu değişim dalgasına yetişip ayakta kalabilmeleri için gereken nitelikli insan gücünü çekecek stratejilere odaklanıyor.

Yetenek kazanmak ve elde tutmak 10 yıl önce de insan kaynağının önemini anlayan şirketlerin ana temasıyken, şimdi artık insan kaynaklarının varoluş amacı. Personel yönetimi ve idari görevler, artan teknolojik yatırımlar sayesinde her geçen gün giderek otomasyonla çözümleniyor. İleri görüşlü şirketler artık insan kaynakları faaliyetlerini, çalışan bağlılığının artırılması ve kurum kültürünün güçlendirilmesine odaklıyor.

Yeteneği kurumlara getirecek ve orada tutacak olansa, çağdaş yaklaşım ve uygulamaların çalışma ortamına entegrasyonu. Artık çalışana sağlanan geniş ve kişiye özel yan haklar aradığımız yetenekleri şirkete çekmemize yetmiyor. Bunun yanı sıra, kurumda insana verilen değer, yani çalışanı sadece bir işgücü olarak görmeme, özel yaşamı destekleme, yaptığı işle görünür olma imkanı, global trendleri takip eden, tüm insanlığa faydalı, sosyal sorumlu şirket olma gibi kriterler yeteneklerin seçimlerini şekillendiriyor. İnsan kaynakları politikaları bu ortamları şirketlerde oluşturmaya odaklanıyor.

İşe yeni personel alırken ne gibi kriterlere bakıyorsunuz?

MAPFRE Sigorta işe alım  süreçlerimiz, tüm dünyada  uygulanan MAPFRE işe alım  politikaları ile aynı. En önem  verdiğimiz kriterlerin başında,  şirketimizin değerleri ile  uyumlu, hem iş için hem de çok önemsediğimiz kurum  kültürümüz için doğru çalışanların seçilmesi geliyor.  Bu noktada, adayların bir dizi yetkinliği sergilemiş olmasını arıyoruz.

MAPFRE’nin değerlerini gözlemlenebilir davranışlar olarak tanımladık ve adaylarımızın tamamının hangi fonksiyon için değerlendirildiğinden bağımsız olarak bu değerleri sergilemesini bekliyoruz. İçeriğini “Hizmet Ruhu”, “Yenilikçilik” ve “Adanmış Bir Ekip” değerlerimizden yola çıkarak oluşturduğumuz temel yetkinliklere sahip adayları detaylı analizler sonucunda belirliyoruz. Ayrıca, her bir iş ve seviyesi için tanımlanmış diğer yetkinlikleri de envanterler aracılığı ile ölçümlüyoruz. Buna ek olarak birçok pozisyon için, şirketimiz global ihtiyaçlarına özel olarak hazırlanmış olan vaka çalışmaları ve online olarak yaptığımız sözel ve sayısal testlerde uyguluyoruz.

YENİ TREND ‘ONLINE MÜLAKAT’

Aynı zamanda çok yoğun çalışan ve mülakat için vakit ayırmakta zorlanan adaylarımız için modern dünyada yeni işe alım trendi olan online mülakat yöntemini uyguluyoruz. Adaylarımız dilediği yerden dilediği zaman pozisyonla ilgili olarak önceden oluşturulmuş sorulara cevap verip bizlerle paylaşabiliyor.

Tüm bu değerlendirmeler neticesinde pozisyona en uygun bulunan adaylarımıza iş teklifi yapıp onu; sürekli kendini geliştirebileceği, değişen, dinamik ve global bir dünyaya davet ediyoruz.

Genç yetenekleri kendinize nasıl çekiyorsunuz?

MAPFRE hem globalde hem de Türkiye’de sürekli ivme gösteren çok başarılı ve tanınan bir marka. Türkiye sigorta sektöründe ilk 4 şirket arasında yer alıyoruz. Genç yetenekler hızlı büyüyen ve büyümenin beraberinde getirdiği hızlı bir dönüşümün içerisinde olan şirketleri tercih ediyor. Ayrıca tüm departmanlarımızın yurtdışı ile bağlantılı çalışıyor olması ve yeni projelerin her zaman desteklenmesi, burayı onlar için hedeflenen şirketler arasına koyuyor. Ayrıca çalışanlarımıza sunduğumuz fonksiyonel mobilite ve eğitim fırsatları yeteneklerini geliştirmelerine, hatta bu yetenekleri farklı ülkelerde değerlendirmelerine de imkân sağlıyor.

‘GENÇLERE GELİŞEBİLECEKLERİ BİR ORTAM VAAT EDİYORUZ’

İnsan ve toplum odaklı bir şirket olmamız ve fark yaratan insan kaynakları uygulamalarımız da en önemli tercih edilme sebeplerimiz arasında yer alıyor. Büyük, global bir yapının parçası olmamıza rağmen aile gibi hissetmekten hiç uzaklaşmadık. Takım çalışmasına, iş dışında da bir arada olmaya, her önemli kararda çalışan katılımına, iş-özel yaşam dengesini çeşitli programlarla desteklemeye, şirket içerisindeki çeşitliliğe ve hem kurumsal sosyal sorumluluk hem de gönüllülük ile birlikte topluma faydalı olmaya çok inanıyoruz. Genç yetenekler tüm bu kavramların çok farkında, artık salt iş değil kendilerini gerçekleştirmelerine imkân verecek bir şirket arıyorlar. Biz de onlara bunu vaat ediyoruz.

Günümüzde değişimler, güncellenen iş modelleri, dijitalleşme ve rekabet, her şirket gibi bizim de sürekli kendimizi güncel tutmamızı gerektiriyor. Yetenekleri şirkete kazandırdıktan sonra aslında işimiz burada yeni başlıyor. Elde tutabilmek için insan kaynakları uygulamalarımızı, eğitim, gelişim ve iç iletişim faaliyetlerimizi titizlikle takip ediyoruz.

Yetenek yönetimine nasıl bir yatırım yapıyorsunuz?

Yetenek yönetimi bizim açımızdan şirketin başarısının temel taşı ve çalışanın şirkete bağlılığını doğrudan etkileyen bir faktör. Geçtiğimiz yıl tüm MAPFRE ülkeleri ile aynı anda Yetenek Yönetimi projesini başlattık ve MAPFRE stratejisini her yerde ve her zaman gerçekleştirebilecek yeteneklerimizin, çeşitli değerlendirmeler sonucunda ihtiyacı olan gelişim alanlarını ortaya çıkardık. Şimdi onlara bireysel gelişim planları hazırlayarak mesleki ve kişisel kariyerlerine katkı sağlayabilecekleri, MAPFRE stratejilerini uygulama ve şirketi hedeflerine ulaştırmakta kolaylık sağlayacak çeşitli eğitimler alma fırsatı sunuyoruz. MAPFRE Global Yetenek Ağı dünyanın neresinde olursa olsun MAPFRE’de çalışan yetenekleri aynı çatı altında topladı.

İHTİYACA GÖRE EĞİTİM

Çalışanlarınıza kişisel ya da mesleki ne gibi gelişim imkânları sağlıyorsunuz?

Her yıl eylül ayından itibaren eğitim ihtiyaç analizi sürecimiz başlıyor. Tüm çalışanların eğitim ihtiyaçlarını, izleyen yılın stratejik hedefleri, yöneticilerimizin performans geri bildirimi sırasında belirledikleri aksiyon planları, yetenek havuzunda yer alan çalışanlarımızın gelişim planları paralelinde sürekli yenilediğimiz bir eğitim kataloğumuz var.

Teknik eğitim ihtiyaçlarımızda en büyük işbirlikçilerimiz; iç eğitmenlerimiz, yöneticilerimiz ve TSEV. Kurumsal gelişim ve ticari eğitimlerde ise Türkiye’nin en iyi eğitim şirketleri ve eğitmenleri ile çalışıyoruz.

Sınıf eğitimlerine ek olarak, e-öğrenme eğitimleri için tüm dünyada global olarak kullandığımız Ecampus adında bir platformumuz var. Platformun içeriği çok zengin, kurumsal politikalarımıza ilişkin eğitimler, hemen her konuda kişisel gelişim eğitimleri ve liderlik gelişimi içeriklerine global olarak ulaşabiliyoruz.

Son olarak çalışanlarımızın profesyonel gelişimlerini desteklemek amacıyla üniversitelerle işbirliklerimiz var. Her yıl tekrarladığımız, sigortacılık için özel olarak oluşturduğumuz Mini MBA bunlardan biri. Ayrıca üst ve orta kademe yönetim ile yönetici adayı çalışanlarımız için özel olarak şekillendirilen, International Management Development, Global Leadership ve Executive Avanza gibi Madrid’deki fiziki kampüsümüzde düzenlenen çeşitli liderlik eğitimleri ile yine Madrid’de spesifik branşlarda gelişime odaklanan teknik global programlara şirketimizden de her yıl en az 4-5 çalışanımız katılıyor.

Bunun yanı sıra çalışanlarımızın yabancı dil eğitimlerini de dil eğitimi politikalarımız kapsamında destekliyoruz.

Çalışanlar için ne gibi sosyal faaliyetleriniz oluyor?

Öncelikle çok güçlü bir gönüllülük programımız var. Her ay, isteyen her çalışanımızın katılabileceği en az bir gönüllü etkinlik gerçekleştiriyoruz. Bazen bir huzurevi ziyareti, bazen kimsesiz çocuklarla bir sosyal aktivite, bazen evsizlere çorba dağıtımı, bazense bir yardım kampanyası olabiliyor. Bu program değerlerimizin içinde olan sosyal sorumlu bir şirket olma sözümüzle çok örtüşüyor.

Diğer taraftan, çok sayıda sosyal kulübümüz var. Çalışanlarımız; su altı, müzik, dans, fotoğrafçılık, tiyatro ya da ebru gibi farklı branşlarda şirket katkısıyla atölyelere katılabiliyor, geziye gidebiliyor ve sonuçlarını tüm şirketle paylaşabiliyoruz. Örneğin tiyatro kulübümüz bir oyun çıkartıyor ve oyunun gelirini bir vakfa bağışlıyoruz.

ÇALIŞANLARA SAĞLIK DESTEĞİ

Ayrıca, içeride çok güçlü bir “Sağlıkla Yaşam Programı”mız var, hatta geçtiğimiz ay Brandon Hall’den “En İyi Sağlık Programı ve Yan Haklar” kategorisinde bize gümüş ödül getirdi. Çalışanlarımızı; diyetisyen, sigarayı bırakma, psikolojik danışmanlık gibi konularda maddi olarak destekliyoruz. Ebeveynlerimiz için bilinçlendirici seminerler düzenliyor, şirketimizdeki yeni annelere profesyonel ebeveyn koçu ile koçluk desteği veriyoruz.

Her özel günü birtakım yaratıcı etkinliklerle kutluyor, motivasyon aktiviteleri yapıyor ve çok sayıda stant etkinliği ile çalışanlarımızın karşısına hep bir yenilikle çıkıyoruz.

“ÇALIŞANLARIMIZIN HEPSİ BİRER MAPFRE VATANDAŞI”

MAPFRE’nin global İK perspektifi ile Türkiye’deki arasında nasıl farklar var?

MAPFRE gerçek anlamda global bir organizasyon ve dünyanın hangi köşesinde olursa olsun çalışanlarımızın kendisini aynı zamanda bir MAPFRE vatandaşı olarak hissetmesini sağlamak en büyük amacımız. Türkiye’de İK uygulamalarımız lokal ihtiyaçlardan doğan ufak tefek adaptasyonlar dışında tamamen globalle paralel. Projelerimizi global olarak belirliyoruz, İK ekibi olarak çeşitli çalışma gruplarına üyeyiz ve gündelik iş yaşantımız, MAPFRE’nin genel merkezinde konumlanan kurumsal İnsan Kaynakları çalışanı ve yöneticileriyle iç içe.

“ÇALIŞANLARIMIZIN HER BİRİ KURUM KÜLTÜRÜMÜZÜN TEMSİLCİSİ”

İzlediğiniz İK politikasında diğer şirketlerden farkınız ne?

İnsan kaynakları uygulamalarımız, kurumumuzun ihtiyacı olan ve çalışan bağlılığını artıracak uygulamaları hayata geçirmek, stratejilerimizin gerçekleşmesine hizmet edecek organizasyonel yapıları kurmak ve her şeyden önce bizi geleceğe taşıyacak olan yetenekleri geliştirmek, bulmak ve çekmek için MAPFRE kültürünü pekiştirmek ve benimsetmek esasına dayanıyor.

Bu anlamda birçok modern şirketle örtüşen aksiyonlarımız olsa da, biz bu yolda tüm çalışanlarımız ve yöneticilerimizde birlikte çalışıyoruz. Tüm MAPFRE’liler birer kültür temsilcisi ve İK politikalarımız tüm ekibimizin ortak sorumluluğu olarak algılanıyor. Gerek grup çalışmaları, gerekse bire bir görüşmelerimizle çalışanlarımıza ve yöneticilerimizle kültür konularında sohbetler ediyoruz. Değişim insanla başlıyor ve etrafımızda olan biten değişime ayak uydurmak gerçekten zor. İhtiyacımız olduğunda, tüm MAPFRE ekibinin orada sizin için hazır bulunacağını bilmek, bizim kurumumuzun en farklı kılan özelliği diyebiliriz.


Renk Özcan
renk@sigortacigazetesi.com.tr

Kaybedeni olmayan çözüm yolu: Arabuluculuk

$
0
0

Av. Arb. Şeyda Karayazgan, arabuluculuğun bir “Alternatif Uyuşmazlık Çözüm” (ADR) yöntemi olduğunu söyledi. Arabuluculuğun; tarafların içinde bulundukları uyuşmazlığı tarafsız bir üçüncü kişi yardımıyla mahkemeye gitmeden ya da mahkeme yönlendirmesiyle çözmelerinde kullanabilecekleri en etkin yöntem olduğunu vurgulayan Şeyda Karayazgan, “Esasında arabuluculuk, günümüzde dostane yollarla uyuşmazlık çözüm yöntemleri içinde en yaygın olarak bilinen ve uygulanan uyuşmazlık çözüm yöntemidir” dedi. Şeyda Karayazgan, arabuluculukla ilgili merak edilen soruları yanıtladı.

Arabulucuya başvurmak için öncelikle dava, sigorta tahkim veya tüketici hakem heyeti/mahkemesine başvurulmuş olması gerekir mi?

Elbette ki hayır. Dava açılmadan önce arabulucuya başvuru halinde, tarafların ilk toplantıya davet edilmeleri ve taraflarla arabulucu arasında sürecin devam ettirilmesi konusunda anlaşmaya varılıp bu durumun bir tutanakla belgelendirildiği tarihten itibaren arabuluculuk süreci işlemeye başlar. Önemle altının çizilmesi gerekir ki, arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen süre, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.

Şeyda Karayazgan

Şeyda Karayazgan

Bu süreçlerden birisine başvurulduktan sonra, süreç devam ederken arabulucuya başvurulabilir mi?

Evet, dava açtıktan, tahkime başvurduktan ve THH başvurusundan sonra da arabuluculuğa başvurabilirsiniz. Ancak bu durumda arabuluculuğa başvurduğunuzu, mahkeme, tahkim komisyonuna  veya THH’ye bildirmeniz gerekir.

Mahkemede ise Tarafların arabulucuya gitmesi halinde yargılama üç ayı geçmemek üzere ertelenir. Bu durumda usuli süreler durur. Anlaşmaya vardıklarını bildirdikleri tarihte süreler yeniden işlemeye başlar.

Arabulucuya başvurmakla diğer yargı süreçlerinden vazgeçmiş mi sayılırsınız?

Hayır, tarafların anlaşmaması halinde dava hakları devam eder.

Arabuluculukta taraflar uzlaştıktan sonra yeniden bir yargı yoluna gidebilir mi?

Arabuluculuk görüşmeleri sonunda tarafların anlaşmaya varmaları halinde, üzerinde anlaşılmış olan hususların taraflar tarafından tekrar yargı konusu yapılması mümkün değildir.

Arabuluculuk ve avukatlık hizmeti arasındaki fark nedir? Aynı anda iki hizmetin verilmesi mümkün mü?

Arabuluculuk şu an için hukuk mezunları tarafından icra edilebilmektedir. Uygulamada çoğu zaman avukat kartviziti veya panosunda arabuluculuk unvanının kullanıldığı görülmektedir. Oysa avukatlık bir tarafın temsil edilmesi hizmeti iken, arabuluculuk aslında bununla örtüşmemekte ve iki taraf arasında eşit uzaklıkta durmayı gerektirmektedir. Kaldı ki, arabulucu görevini özenle ve tarafsız biçimde yerine getirmek zorundadır.

Bu nedenle, sigorta şirketleri bu konuda tesis edecekleri ilişkide dikkatli olmaları gerekmektedir. İki hizmetin bir arada sunulmasına yönelik süreçlerden mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Zira, mevzuata göre de arabulucular, bu sıfatla görev yaptığı uyuşmazlıkla ilgili olarak açılan davada, daha sonra taraflardan birinin avukatı olarak görev üstlenemez. İstisnası tarafların kabul etmiş olmasıdır.

Arabuluculuk süreci başarısız olursa, oradaki beyanlar ve sunulan bilgiler tarafları bağlar mı?

Taraflar, arabulucu veya arabuluculuğa katılanlar da dahil olmak üzere üçüncü bir kişi, uyuşmazlıkla ilgili olarak hukuk davası açıldığında yahut tahkim yoluna başvurulduğunda, arabuluculuk faaliyeti esnasında, taraflarca ileri sürülen öneriler veya herhangi bir vakıa veya iddianın kabulü delil olarak kullanılamaz ve bunlar hakkında tanıklık yapamaz.

Arabulucuya nasıl başvurursunuz?

Başvuru karşı tarafın, karşı taraf birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yerindeki veya işin yapıldığı yerdeki arabuluculuk bürosuna veya görevlendirilen yazı işleri müdürlüğüne yapılır. Yahut taraflar arabulucuyu, Daire Başkanlığımızın resmi web adresi olan www.adb.adalet.gov.tr adresinde yer alan güncel arabulucular listesinden seçebilirler.

Arabuluculuk sürecinin maliyeti yüksek midir? Maliyeti kim üstlenir?

Hayır, bir davaya göre oldukça ekonomik ve az maliyetlidir. Bu konuda belki de sigorta tahkim ile yarışabilir. Arabulucu yapmış olduğu faaliyet karşılığı ücret ve masrafları isteme hakkına sahiptir. Arabulucu, ücret ve masraflar için avans da talep edebilir. Aksi kararlaştırılmadıkça arabulucunun ücreti, faaliyetin sona erdiği tarihte yürürlükte bulunan Arabulucu Asgari Ücret Tarifesi’ne göre belirlenir ve ücret ile masraf taraflarca eşit olarak karşılanır.

Sigortacılıkta hangi tür ihtilaflarda arabuluculuğa gidilebilir?

Arabuluculukta kural tarafların sözleşme konusu yapabilecekleri konularda arabuluculuğa gidilir. Belirtmeliyim ki, arabuluculuk, bir sigorta şirketi için sadece sigorta sözleşmeleri ve özellikle hasar /tazminat taleplerinde kaynaklı ihtilaflar ile sınırlı değildir. Örneğin bir filo kaskoda protokolden kaynaklı hakların kullanılmasından kaynaklı ihtilaflar, primden kaynaklı ihtilaflardan, tedarikçiler, destek hizmet sağlayıcıları veya aracılar ile yaşanılan ihtilaflar ve hatta çalışanlar ile yaşanacak iş sözleşmelerinden kaynaklı ihtilaflara kadar her türlü sözleş konusu olabilecek konuda gidilebilir.

Bu yeni olarak ifade edilebilecek alternatif ihtilaf çözüm yolu, Hazine Müsteşarlığı tarafından da oldukça benimsenmiştir. 2 Ağustos 2016 tarihinde Resmi Gazete’de 29789 sayılı tebliğ ile Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’na yapılan değişikliklerle arabuluculuk hükümleri eklenmiştir. Diğer yandan Sigorta Tahkim Komisyonu’nda da özellikle raportörlerin arabuluculuk işlevini yerine getirebilmesi bakımından mevzuat alt yapısının düzenlenmesi çalışmaları yürütülmektedir.

Bunun dışında, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda uzlaşma kapsamında sayılan suçlardan olmayan-Kamu düzenini ilgilendirmeyen; tarafların serbest iradeleriyle karar verebilecekleri cebri icraya elverişli konularda taraflar arabulucuya gidebilirler.

Sözleşmelere, dava öncesi arabulucuya başvuru şartı getirilmesi de mümkündür.

Arabuluculuk toplantılarına katılmak zorunlu mudur?

Arabuluculuğun dava şartı olduğu durumlarda taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmez. Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır.

ZORUNLU ARABULUCULUK

7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile 01.01.2018 tarihinde iş hukukundan kaynaklı uyuşmazlıklarda arabulucuya başvuru dava şartı olarak getirilmiştir.

Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.

Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.

İş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ile bunlarla ilgili tespit, itiraz ve rücu davaları hakkında dava şartı hükmü uygulanmaz.

Arabuluculuk uzun bir süreç midir?

Arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren üç hafta içinde sonuçlandırır. Bu süre zorunlu hâllerde arabulucu tarafından en fazla bir hafta uzatılabilir.

Arabuluculuk toplantılarına sigorta şirketini temsilen kimler katılır?

Arabuluculuk müzakerelerine İmza Sirkülerine göre yetkililer ve veya vekaletinde açıkça arabuluculuk görüşmelerine katılmalarına dair yetkisi olan avukatlar ve veya uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlayabilecek uzman kişiler de müzakerelerde hazır bulundurulabilir. Ancak bu kişilerinde toplantıya dahil edilmeleri için vekalet ile yetkilendirilmiş olması yerinde olacaktır.

Arabuluculuk neticesinde varılan anlaşma bağlayıcı mıdır?

Taraflar arabuluculuk sürecinin sonunda bir anlaşmaya varırlarsa bu anlaşmayı, asıl uyuşmazlık hakkındaki yetki ve görev kurallarına göre belirlenecek olan hukuk mahkemesine ibraz edip, icra edilebilirliğine ilişkin bir şerh verilmesini talep edebileceklerdir. Bu şerhi içeren anlaşma, ilâm niteliğinde belge sayılır. İcra edilebilirlik şerhinin verilmesi, niteliği itibariyle bir çekişmesiz yargı işi olduğundan buna ilişkin inceleme dosya üzerinden de yapılabilecektir. Ancak, uyuşmazlık konusu aile hukukuna ilişkin ise bu işlemler aynı usulle belirlenecek aile mahkemesince ve duruşmalı olarak yapılacaktır. Eğer, davanın görülmesi sırasında arabuluculuğa gidilmiş ise, kuşkusuz ki yukarıdaki iş ve işlemler davaya bakan mahkemece yerine getirilecektir.

Arabuluculuk ne zaman sona erer?

* Tarafların uyuşmazlık konusu üzerinde anlaşmaya varması,

* Taraflara danışıldıktan sonra arabuluculuk için daha fazla çaba sarf edilmesinin gereksiz olduğunun arabulucu tarafından tespit edilmesi,

* Taraflardan birinin karşı tarafa veya arabulucuya, arabuluculuk faaliyetinden çekildiğini bildirmesi,

* Tarafların anlaşarak arabuluculuk faaliyetini sona erdirmesi,

* Uyuşmazlığın arabuluculuğa elverişli olmadığının veya 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince uzlaşma kapsamına girmeyen bir suç ile ilgili olduğunun tespit edilmesi durumlarında arabuluculuk sürecine son verilir.

Diğer hukuk yollarına göre hem daha kısa sürede sonuç veren hem daha az maliyetli olan arabuluculuk tüm tarafların faydasına olan bir sistemdir.

 


Gulf Sigorta’da hedef dengeli, kârlı ve sürdürülebilir büyüme

$
0
0

Gulf Sigorta Genel Müdürü Süleyman Sağıroğlu, Sigortacı Gazetesi’ne 2017 yılını değerlendirdi ve 2018’e dair öngörülerini paylaştı.

2017 yılı kârlılık ve üretim açısından nasıl geçti?

2017 yılı satın alma, birleşme ve taşınma yılımız olmasına rağmen hem üretim hem de kârlılık hedeflerimize ulaştığımız bir sene oldu. 2017’de 400 milyon lirayı aşkın bir üretim gerçekleştirdik ve %27.5 oranında bir büyüme sağladık. Ayrıca yılı 14 milyon lira civarında bir kârla kapadık. Taşınma, birleşme ve sistem değişikliği gibi sebeplerden ötürü geride bıraktığımız yılda bir kereye mahsus da olsa birçok masrafımız oldu. Buna rağmen kârlılığımızı koruduk ve sektör ortalamasının üzerinde bir büyüme gerçekleştirdik.

YENİ İŞ ORTAKLARI

Birleşmenin de etkisiyle 2017 yılında mevcut müşterilerimiz ve dağıtım kanallarımızla işbirliğimizi sürdürmek önceliğimiz oldu. Yeni dağıtım kanalları oluşturmaktansa, çalıştığımız dağıtım kanallarının portföylerinde bulunan ve bizim geçmiş risk kabul politikamızdan dolayı çözüm üretemediğimiz yangın ve mühendislik branşlarındaki işlerini yazmaya başladık. Bu yılın temel stratejisi dağıtım kanallarımızın portföylerinden daha fazla pay almaktı. Bunun yanı sıra, 2017’de Burgan Bank ve Turkcell gibi büyük iki iş ortağıyla da çalışmaya başladık. Kuzey Kıbrıs’ta da artık Albank ile çalışıyoruz.

2017 sektör açısından nasıldı?

2017 trafik sigortasına yoğunlaşılan bir yıl oldu. Özellikle nisan sonrasında oluşturulan havuz modeli ve tavan fiyattan dolayı trafik gündemden düşmedi. Artık trafik sigortasındaki yeni uygulamalar oturmaya başladı. 2018 yılı da yine trafikle başladı. Hazine Müsteşarlığı trafik primlerinde bir kereye mahsus %5 artışa izin verdi. Aylık %1.5 oranındaki artışlar da düşünüldüğünde bu sigorta şirketlerini biraz rahatlatacaktır. Öte yandan, artan enflasyon ve son açıklanan asgari ücretteki artış trafikte hasar maliyetlerinin artmasına sebep olacaktır. Primlerdeki bu artışlar ancak yine enflasyonu ve asgari ücretteki artışın hasar maliyetlerindeki yansımasını karşılayacaktır diye düşünüyorum. Bu sebeple trafik kısmında zarar sürecektir. 2018 yılında tavanın kalkmasını ya da tek sefere mahsus bir prim artışı daha yapılmasını beklemiyorum.

“MALİYETLERİ AZALTIP KÂR ETMENİN ANAHTARI TEKNOLOJİ”

Bence sektörde önemli olan şu: Rekabet fiyat ya da ürünle sürdürülemez hale geldi. Bundan böyle hem hizmette kaliteye hem de süreçleri iyileştirip maliyetleri düşürmeye odaklanılmalı. Bunun da yolu teknolojiden geçiyor. Özellikle hasar yönetimi ve operasyonlar gibi konularda otomasyon ve iş zekasını kullanarak süreçleri iyileştirmek gerekiyor. Teknolojinin kullanımı hem müşteri memnuniyetine iyi yansıyacak hem de maliyetleri azaltacak. Rekabet de artık bu alanlarda yapılacak. Şirketler bu şekilde farklılaşıp kâr edebilecekler. Bu sebeple, süreç yönetiminde otomasyon ve iş zekası gibi teknolojiler önem kazanacak.

Özel müşterilerinizle çalışmalarınız nasıl gidiyor?

Özel müşteriler grubumuz için yaptığımız poliçelerimiz aynen devam ediyor. Sanat koleksiyonlarını, mücevherleri, değişik koleksiyonları, yüksek limitli evleri ve antika araçları sigortalamayı sürdürüyoruz.

Biz zaten AIG’nin iyi olduğu alanları devam ettirip, üstlerine yenilerini eklemek istedik. Gulf Sigorta’ya dönüşümümüzle birlikte, AIG’nin iyi olduğu bu gibi alanların üstüne seyahat sigortaları gibi iki tarafın da iyi olduğu alanlarda faaliyet göstermeyi sürdürdük. Bunun yanı sıra, daha önce olmadığımız alanlara da giriş yaptık. Özellikle yangın/mühendislikte son 6 ayda çok ciddi bir büyüme kaydettik ve bunun süreceğine de inanıyoruz.

2018 yılı hedefleriniz neler?

%25 büyüme hedefimiz var. 2018 yılında 500 milyon lira prim üretimi hedefliyoruz. Geçtiğimiz yılki masrafların da ortadan kalkmasıyla, yeni yılda kârlılığımızda %100 artış bekliyoruz. Hedefimiz pazar payımızı artırmaktan çok, kârlı ve sürdürülebilir bir büyümeyi sağlamak olacaktır.

“SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME İÇİN DENGELİ OLMAK ŞART”

Bunu sağlamak için dengeli olmak çok önemli. Çünkü Türkiye pazarı inanılmaz dinamik bir alan. Dengeli değilseniz, belli bir alana çok fazla bağımlıysanız böylesine dinamik ve rekabetçi bir pazarda sürdürülebilir bir büyümeyi yakalayamıyorsunuz. Bizim en büyük güvencemiz dengeli bir portföye sahip oluşumuz. 320 acentemiz, 100’e yakın çalıştığımız broker ve 3 banka ile işbirliğimiz var. Bunların yanı sıra Türk Hava Yolları’ndan Teknosa’ya, Turkcell’den HSBC’ye birlikte çalıştığımız birçok iş ortağımız var. Hem dağıtım kanallarımız çok dengeli, hem üretilen branşlar çok dengeli. Her alanda stratejilerimiz var ve biliyoruz ki Türkiye gibi dinamik bir piyasada bazı alanlarda sorunlar yaşanması muhtemel. Dengeli yapımız sayesinde 2-3 alanda sorun yaşasak bile, geriye kalan 15-20 alanda bu sıkıntıları kolaylıkla bertaraf edebiliyoruz. Sürdürülebilir büyümemiz de buradan geliyor.

“YATIRIMLARIMIZ SÜRÜYOR”

“İstanbul Bilgi Üniversitesi işbirliğiyle yaptığımız Gulf Akademi eğitimleri 2018’de de hem e-eğitim hem de sınıf içi eğitimler olarak sürecek. Gerek ürün gerekse kişisel gelişim tarafında farklı eğitimler verilecek. Teknoloji tarafında, özellikle bireysel ürünlerde yatırımlarımız sürüyor. Kaskoda web servis, hızlı ve kolay ekran uygulamalarımız hayata geçti. Yılın geri kalanında da diğer bireysel ürünlerde bu tür yatırımlarımıza devam edeceğiz. Hem Karadeniz ve İç Anadolu Bölgesine hizmet veren, hem de Güney Marmara Bölgesine hizmet sağlayan Bölge Müdürlüklerimiz yeni, büyük, teknolojileri yenilenmiş ofislerinde hizmet vermeye devam ediyor olacaklar. Yine 2018 yılı içinde Ege Bölge Müdürlüğümüzü de yeni yatırımlar kapsamında daha geniş ve güzel bir yere taşımayı düşünüyoruz.

GULF SİGORTA DAĞITIM KANALLARI DÜNYAYI GEZİYOR

“2018’de Dağıtım Kanallarına yönelik birçok kampanyamız olacak. Şu an kaskoda ‘Altın Kampanya’mız devam ediyor. Şubat ve mart aylarında konutla ilgili bir kampanya yürüteceğiz. Sonra da her ay sürpriz bir üründe kampanya planlıyoruz. Bunun dışında, Dağıtım Kanalları için her yılki gibi büyük seyahatlerimiz var. Bu yıl ilk kez VIP dağıtım kanallarımız için ayrı bir seyahat gerçekleştireceğiz. Orta Amerika ülkeleri Kolombiya, Kosta Rika ve Panama’ya bir seyahat yapacağız. Diğer kazananlarımız ile de Fas’ın Marakeş ve Kazablanka şehirlerine seyahat edeceğiz. Kampanya tarafında epey aktif olacağız.”

“2019’da sektörde bambaşka şeyler konuşulacak”

$
0
0

Trafik sorunu son yıllarda sigorta sektörünün hayat dışı branşlarının geneline yayılan bir sorun haline geldi. Tüm diğer branşların yanı sıra, şirketleri ve tüm diğer oyuncuları da etkileyen genel bir sorun… Bu konudaki yol haritasını sorduğumuz Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Genel Sekreteri Mehmet Akif Eroğlu, “Bu sorunu çözdüğümüzde sektörün önü açılacak ve çok daha farklı konulara eğilmiş olacağız” diyor ve ekliyor: “Sorunun çözümü şirketlerimiz, vatandaş, acente ve eksperler olarak tüm paydaşları rahatlatacak ve bu çözüm hiçbirinin aleyhine olmayacak.” Eroğlu ile sorunun tespiti ve çözümü aşamasında alınan önlemleri konuştuk.

Akif Bey, trafik sigortasında Birliğin çözüm yolunda çabalarından bahseder misiniz?

Trafikle ilgili hep primi, tarifeyi ve fiyatı konuştuk. Bu doğru değil. Sorun, yapısal ve çözüm de yapısal olmalı. Fiyat aslında bir sonuç… Bizim sonuçla değil, nedenlerle ilgilenip ona göre orta ve uzun vadede yapısal çözümler üretmemiz gerekiyor. Aksi takdirde prim bir yükselir, bir düşer, bugün tarife gelir, yarın kalkar ama biz hep fiyatı konuşuruz.

Bizim analizimize göre sorunun temelinde üç sac ayağı var. Birincisi trafik kazaları… AB’ye baktığımız zaman orada kaza frekansı ve şiddetinin bizden %50 az olduğunu görüyoruz. Bizde yüz araçtan 9’u, AB ortalamasında ise 6’sı kaza yapıyor. Ölümlü kazalara bakıldığında ise 100 bin kazada bizde 9, onlarda 4 kişi ölüyor. Bu da bizim tazminatlarımızı çok fazla etkiliyor ve prime kadar giden bir süreç başlıyor. Demek ki öncelikle trafik kazalarını azaltmalıyız.

İkincisi, yüksek frekans ve şiddetin primlere yansıması, tavan tarifenin gelmesi ve bununla ilgili sorunlar… Üçüncü boyut ise yargıyla ilgili. Bu aşamada da maliyetlerimiz lüzumsuz şekilde artıyor.

Trafik kazaları ve yargıyla ilgili boyutta iş planı çıkarttık. Davaya gittiğinde hızlı bir şekilde ve gerçekçi ve hakkaniyetli hesaplamalar da bizim tazminat yükümüzü hafifletecek. Eskiden mevzuatın gri alanlarının çokluğundan kaynaklanan gereksiz tazminat yükleri vardı. Örneğin, kusurlu sürücünün yakınlarına ödemememiz gereken tazminatları ödüyorduk. Yine destekten yoksun kalma hesaplarında bir standardın olmaması gereksiz bir tazminat yükü oluşturduğu gibi hesap sisteminin yeknesak olmamasından ötürü her talep mahkemeye taşınarak mağdurların aracı komisyonları nedeniyle tazminatları asgari %30 eksik ve geç almalarına neden oluyor.

Yani baktığımızda mağdurlara faydası olmayan, şirketlere ve dolayısıyla 22 milyon araç sahibine ekstra maliyet getiren ve mevzuatın belirsizliğinden kaynaklanan bir boşluk vardı ve kısmen hâlâ var.

Vatandaşa hak ettiğinden daha fazla para ödediğiniz zaman sebepsiz zenginleşme olur ve daha önemlisi, 22 milyon kişiyi ilgilendiren bir zorunlu sigorta branşında bu gereksiz maliyeti neticede birçok insana yüklemiş olursunuz. Bu vatandaşın ödemesi gerektiğinden fazla prim ödemesine ve daha da önemlisi sigortadan kaçışa yol açıyor. Nitekim prim artış döneminde bu branşta sigortalılık oranı %81’den %77’e indi. Yani vatandaş belli oranda korumasız kaldı.

YOLLARIN KRALI YOKTUR, KURALI VARDIR

Peki bu yapısal sorunlarla ilgili Birlik ne yaptı?

Kara yolları güvenlik sempozyumunun her yıl en büyük sponsorlarından biriyiz. Fakat bu yılda bir kere yapılan bir sempozyum. Bunun ötesinde arayışlara girdik ve Emniyet Genel Müdür Yardımcımıza, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya gittik ve trafik kazalarının azaltılması için yapılan çalışmalara destek olmak istediğimizi söyledik. Sayın Bakan trafik kazalarının azaltılması yönünde ciddi bir misyon belirlemiş kendine. Sayın Başbakanımızın da ciddi çabaları var bu konuda. Kendisinin bir sloganı da var: “Yolların kralı yoktur, kuralı vardır.”

Bir workshop yaptık ve 18 sivil toplum örgütü ve kamu kurumu bir araya geldi. Herkes kendi tecrübesini aktardı ve çok iyi bir iş planı çıkarttık. Aynı zamanda emniyet genel müdürlüğünün yaptığı diğer çalıştaylara katıldık. Tüm bunlardan derlediğimiz kısa orta ve uzun vadeli iş planımızı ve 30 maddelik öneri setimizi emniyet genel müdürlüğüne sunduk ayrıca Karayolları Düzenleme Genel Müdürlüğü’ne de sunacağız.

SIK KAZA YAPAN SÜRÜCÜYE EĞİTİM

Bir başka konu da iletişimle ilgili… İletişim için de bütçe ayırdık ve emniyet genel müdürlüğümüze, kamu spotu dahil olmak üzere organizasyonların desteklenmesi dahilinde bütçemizi paylaşmaya hazır olduğumuzu ifade ettik. Bu yıl özellikle en sık kaza sebepleri arasında gösterilen araç kullanımı esnasında cep telefonu kullanımı ve de yine ölüm ve yaralanmalara yol açan arka koltukta emniyet kemeri kullanımı konusunda bilinç artırıcı iletişim faaliyetlere başlayacağız. Bir başka somut adım da şu: Özellikle ticari segmentte çok sık kaza yapan sürücülere emniyet genel müdürlüğümüz eğitime başladı. Biz de onun organizasyonunu yürüteceğiz.

Trafik branşında yaşanan ikinci ve önemli bir boyut “tavan tarife ve havuz” rejimi. Bu noktada da en azından atılan yapısal adımların etkisini görene kadar şirketlerimizin bilançolarını koruyacak adımlar atmak gerekiyordu. Tavan geldiğinden beri mevcut trafik primlerinin ve tavan tarifenin yetmediğini anlattık. Olması gereken, başa başı sağlayan primler ne olmalı, hâlihazırdaki IBNR rezervleri yeterli midir, havuzdaki tarife yeterli midir? Bunların üzerinde çalıştık ve Müsteşarlıkla paylaştık. En son YASED de (Uluslararası Yatırımcılar Derneği) Başbakan Yardımcısı sayın Mehmet Şimşek ile paylaştı. Kamu da tavan tarife rejiminin sonuçlarının farkında. Tabii burada vatandaşa da yük geldiği için, hemen bugünden yarına serbest tarife beklemiyoruz. Öz kaynaklarımızın erozyona uğramaması için ve bu işin sürdürülebilir olması açısından bir rahatlama bekliyoruz. Nitekim bu konuda bir rahatlama sağlandı ve yeni açılımlar da gelecek. Biliyorsunuz aylık prim artışı %1.5’a geldi, ayrıca tavan tarifeye %5’lik bir zam yapıldı. Bir %5’lik zam daha konuşuluyor. SGK’ya prim devrinde indirim olacak. Yani geçiş döneminde daha az özkaynak erozyonu yaratacak bir noktaya geldik.

9. ay sonunda kârlılık görünüyor ama?

Sene sonu kârlılığı yanıltmasın; Havuzun etkisi asıl 2018’de görülecek. 2017 sonuçlarında 2016’dan gelen kazanılmış primlerin olumlu etkisini görüyoruz. Kaza yılı değil, underwriter yılı bazlı baktığımızda, teknik zarar görülecek.

SİSTEM SÜRDÜRÜLEBİLİR OLSUN, KÂR BEKLEMİYORUZ

Şu an tavan tarifeye baktığımızda yüzde 1.5’luk aylık artışlara rağmen olması gereken prim seviyesinin %20 altında olduğumuzu görüyoruz. Yapılan iyileştirmelerin üzerine %5’de zam gelirse kısmi rahatlama olur ama zarar devam edecek. Maalesef, yukarıda bahsettiğim yapısal adımların sonuçlarını alana kadar bu tarife ile sektör trafikte zarar yazamaya devam edecek. Bu itibarla tarife rejiminde serbest tarife talebimizden vazgeçmeyeceğiz.

Yargıyla ilgili gelişmelerden de bahsetmiştiniz, onlar nedir?

Burada iki önemli husus var. Birincisi, ilk derece mahkemeler, bölge idare mahkemeleri ve Yargıtay. Diğeri de alternatif yargı yolu dediğimiz Tahkim. Her iki kulvarda da trafik primlerinin maliyetini artırıcı yapısal sorunlar var. Aslında sorun; mevzuat belirsizliğinin, Yargıtay içtihatlarının sektör aleyhine ve sonuçta vatandaş aleyhine olacak prim artışlarına sebep verecek maliyet baskısı. Bu konuda Sayın Mehmet Şimşek, Sayın Ahmet Genç, Sigortacılık Genel Müdürlüğümüz çok ciddi destek verdi. Trafik Kanunu’nda yapılan değişiklikler devrim niteliğinde adımlardı. Artık destekten yoksun kalma tazminatına bir standart gelebilir. Bu konuda genel şartlar belirleyici olacak. Kusurlu sürücünün yakınlarına tazminat ödenmemesi gerektiği net bir şekilde yasaya girdi.

‘DAVA SÜREÇLERİ ÇOK UZUN’

Yine çok önemli bir konu da, vatandaşlarımızın şirketlerle iletişim kuramadan aracıların eline düşmesi idi. Hemen alabilecekleri tazminatı 4-5 yıl sonra %30 kayıpla alıyorlar. Ancak şimdi, önce 15 gün içinde şirkete başvuruyor. Anlaşma olmaz ise mahkemeye gidiyor. Yargının hemen kullanılması, başka ülkelerde de çok arzu edilen bir şey değil. Modern hukuk sistemi, uyuşmazlığa düşen tarafların sulh yoluyla anlaşmasını istiyor. Arabuluculuk mekanizması yasayla çıktı. Hatta iş mahkemelerinde zorunluluk haline geldi. Her türlü konuda mahkemeye gidince adalet gecikiyor. Destekten yoksun kalmışsın ama dava sonuçlanmıyor. Sigorta şirketleri tazminatı ödemek istiyor ama dava süreci uzadıkça uzuyor. Trafik Kanunu’nun çerçevesinde ve aktüeryal hesaba dayanarak ödeme yapmak elbette istiyoruz, işimizin doğası bu. Maliyetlerimizin öngörülebilir olması lazım ki biz de bunu fiyata yansıtalım. Maliyetin bilinmediği bir ortamında ben nasıl poliçe üretebilirim? Nasıl bilanço dengesi sağlayabilirim? Bugünden yarına fiyatları değiştirmemiz gerekir, o da ciddi bir güven sorununa dönüşür vatandaş nezdinde. Bizim için maliyetlerin öngörülebilir olması lazım.

Peki kanun değişikliği sorunu çözmedi mi?

2016’nın nisanında yürülüğe giren düzenlemelerin mahkemelerce uygulanıp uygulanmadığını görmek için 2017 ağustosta gelişmeleri gözden geçirdik. Gördük ki mahkemelerde uygulayan var, uygulamayan var. Özellikle ilk derece mahkemelerde yasanın etkileri hemen görülemeyebiliyor. Hakimlerin her konuda sektörel uzmanlık taşımalarını bekleyemeyiz. Bu yüzden Adalet Akademisi ve Yargıtay’la, bilgi tazelemek ya da sektörümüzle ilgili teknikleri ve terminolojiyi aktarmak için çalıştay organize ettik. Sadece sigorta şirketlerine değil, yargıya ve sonuçta vatandaşa fayda sağlayacağını öngördük. Tazminatın fazla çıkması 22 milyon sürücünün trafik poliçesinin fiyatını olumsuz etkilediğini unutmamak lazım. Tabii sigorta şirketlerinin bilançolarının sürdürülebilir olması da en temel önceliğimiz. Çünkü tazminat yükünü şirketlerinin özkaynaklarından karşılamasının beklenmemesi lazım.

TEORİYLE PRATİĞİN BULUŞMASI

Sayın Başkan Can Akın beyle birlikle sayın Yargıtay Başkanımızı ziyaret ettik ve trafik branşında yaşanan sıkıntıları paylaşarak yargı ile yakın işbirliği talebimizi ilettik. Sayın Yargıtay Başkanı, son derece olumlu mesajlar verdi. Yargı olarak uzmanlık gerektiren sektörlerle temas kurmaya önem verdiklerinden bahsederek, “Sektörlerle temas edip teoriyle pratiği buluşturmamız lazım” dedi. Adalet Akademisi ile de bu konuda bir protokol imzaladık. Değer kaybı, destekten yoksun kalma tazminatı, maliyet hesabı, kusurlu sürücü, üçüncü şahıs gibi kavramlara tam olarak hakim olmayı onlar da istiyor. Yalnız önemli bir noktayı belirtmem gerekiyor: Birlik olarak buradaki fonksiyonumuz organizasyon desteğinden ibaret. Biz burada objektif hareket ediyoruz. Sigorta Hukuk Türk Derneği’yle çalışıyoruz. Bu çalıştaylarda kesinlikle TSB olarak bir tebliğde bulunmuyoruz. Tamamen objektif, bağımsız akademisyenler sunum yapıyor ve kendi görüşlerini anlatıyorlar. Onların görüşlerine zaman zaman katılmadığımız da oluyor ama mesele tartışılsın istiyoruz. Tam bir bilimsel çalışma ortamı oluyor. Bizim fonksiyonumuz doğrunun bulunması adına bir organizasyon desteğidir.

Adalet Akademisi ile birlikte ilk derece mahkemeler için de bir çalıştay sürecine başlanacak, yine Sigorta Hukuk Türk Derneği ve uzman akademisyenlerle. Bu çalışmalar sonucunda bazı yanlışlardan da dönüldüğünü görüyoruz; kusurlu sürücüyle ilgili verilen kararda olduğu gibi. Bu çalışmaların sisteme ve vatandaşa kesinlikle faydası var.

Yargı ayağında ikinci boyut da Tahkim. Konusunda uzman kişilerin bakacağı mahkemeler kurmak işin doğası ve aklın gereğidir ve sektörlerin karmaşık hale geldiği günümüzde sektörel gelişmeleri ve gerçeklikleri anlamada elzem bir mekanizmadır. Ancak, bugun itibari ile bu amaçla kurulmuş ve aslında bir başarı hikayesi olan Tahkim sisteminde sorunlar olduğunu görüyoruz. Hızlı, etkin ve adil çözüm üretecek diyoruz ama bakıyoruz, mevzuat değişikliklerinin yarısını hakemler uygulamıyor. Sistemin kendi içindeki süreçlerde değer kaybında 1500 lira ortalama rakam veriliyorsa Tahkim hakemlerinin analizinden sonra 2500 liraya geliyor. Bunun üstüne binen aracılık ücretleri, eksper, bilirkişi, avukatlık ücretleriyle bu maliyet iki katına çıkıyor. Bu parametreler elbette olmalı. Ama bazı boşluklar var. Tahkime gelen hemen her dosya kabul ediliyor. Sigorta şirketinin uzlaşmazlık, uyuşmazlık ya da ret verdiği dosyalar tahkime gelsin, tamam, ama bazen evrakta eksiklik olan dosyalar da tahkimce kabul ediliyor. Aracılar komisyon alabilmek için eksik evrakla tahkime başvuruyor. Biz Birlik olarak diyoruz ki, bunları kabul etme. Önce şirketle vatandaş bir araya gelsin. Memnun kalmazsa yine gelsin Tahkime. Her şeyden önce bu bile tek başına dosya sayısını ve gereksiz maliyeti azaltacaktır. Bazı basit dosyalara direkt raportör karar verebilsin diyoruz. Amaç mağduriyetin hızlı ve doğru giderilmesi olduğuna göre her konu bilirkişiye intikal etmesin. Maliyetler gereksiz şişmesin. Hakemler zaten uzman kişiler değil mi her konuda bilirkişiye gidiyor dosya? Mesela en çok dosyanın olduğu değer kaybı konusunda değer kaybı hesaplaması basit olsun, hakemler bilirkişiye gitmeden hemen hesaplayabilsin maliyetleri, gerekirse bu konuda tahkim hakemlerimize özel eğitim versin ama gereksiz yere maliyetler artmasın bunları ifade ediyoruz. Bu tip bazı süreç iyileştirmelerini başarabilirsek hem Tahkimdeki dosya sayısının hem de ilave dosya başına 2500 liralık masrafın düştüğünü göreceğiz. Tüm bu sıkıntıları Tahkim Yönetimin Kurulunda ve Hazine Müsteşarlığımıza gündem yapıyoruz. Son toplantıda Müsteşar yardımcımız sayın Ahmet Genç’in de desteği ile Tahkim sürecinde yaşanan sıkıntıları konuştuk ve özel bir komisyon kurarak yönetmelik değişikliği dahil çözüm üretilmesinde mutabakata vardık.

Buradaki önlemleri de alacağız ve kangren olmuş bir konuyu maliyet anlamında da çözeceğiz. Bu yapısal sorunlar çözüldükten sonra önümüzdeki yıldan itibaren trafik sorunu daha az konuşulacak.

AB’de kaza frekansı ve şiddeti bizden %50 az. Bizde yüz araçtan 9’u, AB ortalamasında ise 6’sı kaza yapıyor. Ölümlü kazalara bakıldığında ise 100 bin kazada bizde 9, onlarda

4 kişi ölüyor. Bu da bizim tazminatlarımızı çok fazla etkiliyor ve prim ARTIŞINA kadar giden bir süreç başlıyor.

Sigorta şirketleri tazminatı ödemek istiyor ama dava süreci uzadıkça uzuyor. Her türlü konuda mahkemeye gidince adalet gecikiyor. Trafik Kanunu’nun getirdiği yükümlülük çerçevesinde ve aktüeryal hesaba dayanarak ödeme yapmak elbette istiyoruz, işimizin doğası bu.

TAHKİM SİSTEMİNİN EN BÜYÜK AVANTAJI HAZİNE BÜROKRATLARI

Hazine bürokratlarının Tahkim’de görev almalarıyla ilgili eleştiriler konusunda ne diyorsunuz?

Bugün bence Tahkim sisteminin en büyük şansı, hakem portföyünde Hazine bürokratlarının olmasıdır. Bu yüzden bu tartışmayı çok gereksiz ve yanlış buluyorum. Tahkim zaten “uzman mahkeme” sayılıyor ve burada da “konunun uzmanı” teknik bilgisi olan hakemler karar verir. “Kendi düzenledikleri ya da denetledikleri alanda hakemlik yapabilirler mi” deniyor. Zaten uzman olduğu için kendi denetlediği, düzenlediği alanda hakemlik yapıyor. SDK’daki denetçiyi banka konusunda mı hakem tayin edeceksiniz. Tabii ki sigorta sektöründe hakemlik yapacak. Denetledikleri şirketlerde objektif olarak yasaların uygulanırlığını kontrol etmiyorlar mı zaten. Dolayısıyla Hazine bürokratının bu havuzda olmasından daha doğru bir uygulama olamaz. Diğer yandan Kamu bürokrasisi ve hukukunda kamu görevlilerinin bilirkişi olması ve hakemlik yapması konsepti ve keyfiyeti var olan bir şeydir. Diğer taraftan ben de Hazine Müsteşarlığında denetçilikten yetişmiş birisi olarak samimiyetle söyleyebilirim ki, hem teknik açıdan konusuna çok hakim hem de nitelik ve etik olarak çok iyi yetişmiş uzmandır hazine bürokratı. SDK ve SGM’ye girmek çok ciddi sınavlarla olur. Ayrıca, sadece bilgiye bakılmaz, kişilik özelliklerine ve etiğe bakılır ve öyle yetki ve yeterlik verilir. Bilgi eksikliği veya karakter bozukluğu olanlar tasfiye edilir. Dolayısıyla tertemiz, pırıl pırıl ve yetkinliği olan bürokratların Tahkim sisteminde olması sistemin en güçlü ve bence hiç tartışılmaması gereken özelliğidir. Oradaki sorunumuz süreçteki boşluklar ve lüzumsuz maliyetlerle alakalı. Hakemler istediği bilirkişiyi ve ücreti tarife çerçevesinde belirliyor. Diyoruz ki buna bir standart getirelim. Her hakem adildir, dürüsttür; hiç şüphemiz yok. Ama sistemde boşluklar olduğu sürece spekülasyonlara mahal veriyoruz. Bizim Tahkimden talebimiz süreçlerdeki boşluları doldurarak kimseyi zan altında bırakmamak. Hakemlere ve bilirkişilere haksızlık etmememiz lazım. Nitekim bilirkişilerin rastgele atanmasını ve tarifelerin dosya özeliğine göre farklılaştırılarak net olarak belirlenmesini önerdik. Özetle Hazine bürokrasisinin olmadığı bir tahkim olamaz düşüncesindeyim. Hem mevcut dosya sayısı ile bu yükü kaldıramayız hem de ve daha önemlisi böyle bir nitelikli bir hakem havuzundan vazgeçemeyiz.

GEREKSİZ MALİYETLER YOK EDİLECEK, SEKTÖRÜN YÜKÜ HAFİFLEYECEK

Türkiye Sigorta Birliği olarak trafikteki sorunları bütüncül bir yaklaşımla çözme gayreti içindeyiz. Bunların sonuçlarını da almaya başladık, emareleri görüyoruz. Tahkimde de düzenlemeler ve yönetmelik değişikliği olacak. Tazminatlar hak eden kişiye, hak ettiği kadar ve zamanında ödenecek. Gereksiz maliyetleri yok edeceğiz. Bu suretle hem 22 milyon sürücünün, hem sektörün üzerindeki yük azalmış olacak. Bunun sonucunda sektörün tüm bileşenleri heyecanını, hevesini, nefesini daha önemli alanlara kanalize edebilecek. Çünkü bu ülkenin sigorta penetrasyonunu artırması lazım. Ülkemiz sadece bankacılık sektörüyle büyüyemez. Artık banka dışı finans sektörünü, sigortacılık başta olmak üzere canlandırmamız lazım. Memleketin büyümeye, kaynağa ihtiyacı var, devletin üzerindeki yükün alınmasına, kişi ve şirketlerin korunmasına ihtiyaç var. Hayatın birçok alanında riskler var ve bu risklere karşı vatandaşı makul primlerle korumaya almamız lazım. Makul primler için de yapısal sorunlara çözümler bulmamız lazım. Attığımız adımların geri dönüşü oldukça sektörümüzün 2019’da trafik dışında bambaşka şeyleri konuştuğunu göreceğiz.

 


Birant Yıldız
birant@sigortacigazetesi.com.tr

Girişim ekosistemi KOOP’ta buluşacak

$
0
0

Bir bölge ya da bir ağ içerisindeki finansal teknolojilerin gelişimi için uygun bir ortam ve altyapı sağlayan Hub’lar, sağlıklı bir girişim ekosisteminin oluşmasında büyük rol oynuyor. Küresel piyasalarda pek çok uygulamanın çıkış noktası olan bu Hub’lar ülkemizde de yer almaya ve girişimcileri yatırımcılar ile bir araya getirmeye başladı. Geçtiğimiz yıl kurulan KOOP Hub da bu oluşumlardan biri. Hem fiziksel hem de dijital bir girişim ekosistemi oluşturmak amacıyla kurulan KOOP Hub Kurucu Ortağı Demet Zübeyiroğlu’na KOOP’un hedeflerini ve Türkiye’deki girişim ekosisteminin durumunu sorduk.

KOOP Hub’ın yapısını ve faaliyetlerini kısaca tanıtır mısınız?

KOOP, finansal inovasyonu, etkileşimi ve işbirliğini destekleyerek hem fiziksel hem de dijital bir ekosistem oluşturma hedefiyle 2017 Eylül ayında kuruldu. Bu hedef çerçevesinde dört adet program alanı oluşturduk. Bunlar, açık bankacılık, sigorta teknolojileri, yatırım teknolojileri ve blockchain (blok zincir). Her bir program kapsamında yılda bir adet zirve, yuvarlak masa toplantıları ve söyleşiler gerçekleştirmekteyiz.

SEKTÖR VE GİRİŞİMCİ BİR ARADA

Ekim ayında Blockchain Fest, Şubat ayında Banking as a Service Summit’in ardından 12 Nisan’da Wealth 4.0 Forum, 3 Mayıs’ta ise Insure&Innovate Summit gelecek. Aralık ayından bugüne kadar 8 adet meetup (söyleşi-buluşma), 5 adet yuvarlak masa toplantısı yapıldı. Böylelikle, sektör oyuncularının, girişimcilerin, yatırımcıların ve yazılımcıların belli bir konu odağında bir araya gelmesi, tartışması ve işbirliği yapması sağlanıyor. Ayrıca, uluslararası merkezlere fintech turları düzenliyoruz. Şu ana kadar Singapur ve Londra’ya iki adet tur düzenledik.

KOOP Hub’ı benzer diğer platformlardan ayırt eden özellikleri anlatır mısınız?

En önemli farkımız, sadece finans sektörüne dokunan inovatif girişimlere odaklanmamız. Biz kendimizi bölgesel bir ekosistem olarak öngörüyoruz. KOOP’u İstanbul’da faaliyete geçirdik ancak önümüzdeki günlerde Romanya’da açılışımızı yapıyor olacağız. Diğer hedeflerimiz Ukrayna, Bulgaristan ve Sırbistan. Söz konusu pazarlar teknoloji geliştirme kapasitesinin yüksek olduğu ancak yatırım iştahının düşük olduğu ülkeler. Ülkemizdeki ve bu pazarlardaki girişimleri ve parlak ürünleri desteklemek, diğer pazarlara entegre olmalarına destek olmak istiyoruz.

Ayrıca, çözüm ortağımız Telenity ile birlikte bir API platformu inşa ediyoruz. Böylelikle, finansal kuruluşların ve diğer büyük oyuncuların API ürünlerini girişimcilerin ve yazılımcıların kullanımına güvenli bir şekilde sunuyoruz. Girişimciler kendi API ürünlerini geliştirme ve test etme olanağı bulurken, entegrasyon süreçlerini oldukça kısaltıyor olacağız.

TÜRKİYE’Yİ DİĞER PAZARLARA AÇACAĞIZ

Hedefimiz API platformunu önce bölgede ardından uluslararası pazarlarda kullanıma sunmak. Singapur Fintech Birliği ile işbirliği anlaşması imzaladık. Lüksemburg, Frankfurt, Amsterdam ve Londra’daki diğer muadil yapılarla konuşuyoruz. Böylelikle, Türkiye’den bir ürünün kolaylıkla diğer pazarlara açılmasını, dünyanın herhangi bir yerindeki bir ürünün de Türkiye’deki potansiyel müşterilere ulaşmasını sağlamak istiyoruz.

Odağınız finansal inovasyon. Bu kapsamda, sigorta sektörüne bakış açınız nedir?

Türkiye sigorta sektörü poliçe adedi ve prim hacmi açısından oldukça önemli başarılar yakaladı. Ürün çeşitliliği ve dağıtım kanallarının yaygınlığı diğer önemli noktalar. Ancak, sektörün inovasyona olan bakış açısını biraz güçlendirmesi ve teknolojinin sağladığı veri analitiği, otomasyon, yapay zeka ve nesnelerin interneti gibi uygulamalar üzerinden maliyet optimizasyonu sağlamasının önemini vurgulamak isteriz. Söz konusu uygulamaların son kullanıcının ürünler ve hizmetlerle ilgili memnuniyetini ve talebini güçlendireceğini söylemek sanıyoruz yanlış olmaz.

Insurtech programı bünyesinde ne tür aktiviteler olacak?

KOOP’un diğer programlarında olduğu gibi InsurTech için de bir program liderimiz var. Deneyimli yönetici Okan Utkueri program liderimiz oldu. Okan Bey’in desteğiyle 3 Mayıs’ta Insure&Innovate Summit gerçekleştiriyoruz. Etkinlikte çok sayıda yabancı konuşmacımız olacak. Bunun dışında insurtech buluşmaları ve yuvarlak masa toplantıları yapmayı hedefliyoruz. KOOP bünyesindeki mentorlarımız girişimlere destek olmayı sürdürecekler.

Sektör paydaşlarından beklentileriniz?

Sektör paydaşlarından çalışmalarımıza katılmalarını bekliyoruz. Bağımsız ve bölgesel büyüme stratejisi olan bir platform olarak ekosistem yaratma hedefimizi vurgulayalım. Insure&Innovate Summit, aynı zamanda KOOP InsurTech Programı’nın lansmanı olacak. Tüm sektör paydaşlarını bu ekosistemin bir parçası olmaya davet ediyoruz.


Sigortanın Geleceği
Okan Utkueri okanutkueri@gmail.com
Ali Erhan Tamer ali@botudio.com

SAS’tan ihtiyaca yönelik özelleştirilmiş çözümler

$
0
0

Sektörde büyüme potansiyelini harekete geçirebilme ve kârlılığı iyileştirebilmenin yolu şirketlerin veriyi analiz etme, fırsata çevirebilme ve rekabet avantajı elde edebilme yeteneğinden geçiyor. Bu yüzden şirketler ellerindeki verinin kalitesinin artırılmasından, bu verinin daha yüksek seviyede anlamlandırılması ve karar süreçlerine entegre edilmesine kadar pek çok noktada analitik çözümlerden faydalanıyor. Analitiğin sigortacılara ne tür faydalar sağladığını SAS Analitik Danışmanlık Müdürü Onuralp Öztürk’ten dinledik.

Onuralp Bey, bize kısaca veri analitiğinden bahseder misiniz?

Analitik artık veri bilimine dönüşmeye başladı ve yeni kavramlar devreye girdi. Bu kavramlar daha önce kullanılmayan ama bir hazine olarak değerlendirilebilecek farklı verilerin de bu mekanizma içinde değerlendirilmesiyle ortaya çıktı. Örneğin metin verisi… İki sürücü kazayı tespit tutanağına farklı şekillerde yansıtabiliyor. Bunları okuyan eksper de yorum yazıyor. İşte biz bu metin verisini sayısal bir veriye dönüştürecek yeni kolonlar oluşturmaya başladık. Tutanaktaki ifadeler ne kadar örtüşüyorsa tutanağın o kadar güvenilir olduğu anlamına gelen bir model… Eksperin bakışı da tutarlıysa bu bizim için çok daha güvenli bir dosya anlamına geliyor ve bu da diğer dosyalara daha çok efor harcamanız anlamına geliyor. Suistimal konusunda tamamen kendi danışmanlarımızla bir sistem kurduk. Müşterimiz için kurduğumuz bu sistem şu an otomatik bir şekilde çalışıyor. Gerçek zamanlı bir sistem olduğu için, bir hasar dosyası oluştuğu anda 7 saniye içinde onun şüpheli olup olmadığını sorgulayan bir sistem…

7 SANİYEDE SUİSTİMAL TAHMİNİ

Bu kadar etkili bir analitik yöntem nasıl kuruluyor peki?

Bizden önce 20’ye yakın iş kuralı vardı. Sadece kural bazlı, geçmiş sigorta deneyimlerine dayanarak, uzun süreçlerde karar veriyorlardı. Biz globaldeki kural havuzunu onların sistemine entegre ettik. Üretim ortamında 85 kural var. Daha önce ellerindeki kural setinin çıktılarına göre aksiyon alınıyordu ve dosya sayısı çok fazla oluyordu. Ayırt edici özelliği yoktu kural setinin. Bizler hem bu kuralları zenginleştirdik hem de istatistiksel modeller kurarak analitiği işin içine soktuk. Ayrıca sosyal ağ analizi dediğimiz, farklı aşamaların arasındaki ilişkiyi ölçen bir sistem getirmiş olduk. Ve organize suistimali tespit edebilir hale geldik. Şimdi bu bilgiyi de modellememizin içine katarak beş farklı bileşenle bir hibrit model yarattık. Kurallardan gelen skorumuz var, öngörücü skor ve sosyal ağdan gelen bir skorumuz var. Bu üçünden gelen skoru belirli kat sayılarla çarpıp bir skor haline getirdiğimiz hibrit bir model mekanizmamız var. Burada belirlenen eşik düzeyin üstündeki herkes 7 saniyede alarm veriyor ve aksiyon alınıyor. Soruşturma ekiplerinin önüne günde 1000’den fazla dosya düşerken artık 25 dosya düşüyor. Müşteri, bize danışmanlık için ödediği tutarın çok üzerinde bir geri dönüş alıyor.

Model kendi kendine öğrenmeye başladığı andan itibaren öğrendiği bilgiyi de kendi algoritmalarının içinde kullanabilmeye başlıyor. Yaklaşık 9 ayda öğrendiği sistemle bundan sonra öğrendiklerini çok daha kolay ve anlamlı sonuca ulaştırabiliyor. İkinci fazda farklı unsurları da girdi olarak kurduğumuzda, artık tek bir bakış açısıyla değil de iki farklı modelin çıktısıyla skorlamaya devam edildiğini görüyoruz. Bu sistemi başka bir şirket için kursak, bu sefer 9 aydan kısa bir zaman içinde yapacağız.

Suistimal dışında hangi alanlarda analitik yöntemler kullanılabiliyor?

Fiyatlandırma ve pazarlama olarak düşünüldüğünde, eğilim modellerinin oluşturulmasında analitik önemli işlevler görüyor. Poliçe süresi dolmadan önce müşteri memnuniyeti oluşturabileceğiniz birtakım pazarlama aktiviteleri yapmanız gerekebiliyor. Sağlık branşı için düşünürsek, sigortalının muayene olduğu birimlere istinaden bir sonraki rahatsızlığının ne olacağı öngörülebiliyor ve müşteriye tavsiyede bulunulabiliyor. “Kullanılan ilaçların muhtemel yan etkilerinden dolayı kulak burun boğazla ilgili şikayet oluşabilir, doktora görünmenizde fayda olabilir” diye mesaj gönderilebiliyor.

Fiyatlandırma alanında da bilgileri daha kapsamlı bir şekilde bu fiyatlandırmanın içine sokarak daha iyi sonuç alınabiliyor. Bireysel emeklilikte de kullanılabiliyor. Otomatik katılım gibi sektörde yeni başlayan her bir dinamik bize analitik anlamda farklı bir boyut kattığı için farklı metodolojileri birleştirmek çok daha kolay olabiliyor.

SİGORTAYA ÖZEL ESNEK ANALİTİK PAKETLER

Biz sigorta şirketlerine şunu diyoruz: “İhtiyacına yönelik çıktıları ben sana şu kadar dönemde, şu kadar danışmanlık bedeliyle karşılayabilirim.” Sigorta sektörü için bazı esnek paketlerimiz var. Daha primitif bir analitik yapmak istiyorum diyorsa ya da daha dar bir müşteri grubuna yönelik analitik modelleme yaptırmak istiyorsa, bu farkı olumlu anlamda müşteriye yansıtıyoruz. Aynı metodolojiyle baz aldığımız parametreler o paketin içinde değerlendiriliyor.

Verdiğimiz danışmanlığa ihtiyaca yönelik özelleştirilmiş danışmanlık paketleri denebilir. Buradaki tek şartımız sadece SAS lisanslı bir software uygulamayla bu danışmanlık hizmetinin verilebilmesi.

SAS’ın ürünlerinin pahalı olduğu algısı vardı. Biz son dönemde o algıyı kırdığımıza inanıyoruz. Örneğin sigorta sektöründen suistimal ürünü alan müşteri müşteri o çözüme verdiği yatırımdan çok danışmanlığa yatırım yaptı. Ve yapılan danışmanlığın çok çok üzerinde bir geri dönüşle, yani getiriyle karşılaştılar ve oto branşlarıyla başladıkları bu hizmeti sağlık branşıyla devam etmek üzere planlamalara başlanmasına karar verdiler.

SAS’LA KESİNTİSİZ ÇÖZÜM

SAS 40 yılı aşkın süredir hizmet veren bir şirket ve analitikte pazar lideri. Bizim en büyük katma değerimiz, global know how’ı Türkiye’de uygulayabilmemiz. En önemli özelliğimiz, çözümle birlikte esnek bir şekilde müşteri ihtiyacını yönetebileceğimiz özelleştirilmiş hizmetler sağlamamız. Bir projeyi tamamladıktan sonra da ortalama en geç üç yıl içinde müşteriyi yazılımın yeni uygulamalarına entegre edip danışmanlık çerçevesi altında bir adım öteye gitmesini sağlıyoruz. “Çözümü bir kez sattıktan sonra ancak bir daha satın almaya karar verdiği zaman yanında oluruz” gibi bir hizmet anlayışımız yok. Bir müşteri çözümü aldığı dönemden itibaren yeni çıkan sürüm neyse onu ücretsiz alma hakkına sahip. Ayrıca verdiğimiz danışmanlıkla, tabiri caizse balık tutmayı öğrettiğimiz ve müşterinin çözümü kendisinin yönetebileceği bir sistem hazırlıyoruz. Müşteri ürüne sahip olduğu anda danışmanlığa da sahip oluyor. Biz onlara sadece bir çıktı vermiyoruz, o çıktıyı oluştururken kullanılan input değişkenleri de öğreniyorlar ve farklı ihtiyaçları için yine aynı metodolojiyi kullanabiliyorlar. Müşteri hem yazılımları kullanabiliyor, hem de danışmanlıkla elde edilen tecrübeye sahip oluyor. Tecrübe ederken hangi basamaklardan geçildiyse onları öğreniyor ve yapılması gerekenleri anlamış oluyor. Müşterilerimizle ayda bir SAS günü yapıyoruz. Globaldeki gelişmeleri paylaşıyoruz ve onlara yeni önerilerde bulunuyoruz.

İlk 10’da yepyeni bir Halk Sigorta

$
0
0

2016 ve 2017 yıllarında hızlı bir çıkış yapan Halk Sigorta, pek çok branşta üretimini artırmaya ve sektöre güvence vermeye devam ediyor. 2017 yılını Türk sigorta sektöründe en çok prim üreten ilk 10 şirket arasında tamamlayan Halk Sigorta, sadece trafikte değil, yangın ve diğer branşlarda yaptığı üretimle de dikkat çekiyor. Sigortacı Gazetesi olarak, Halk Sigorta Genel Müdürü Bülent Karan ile şirketin son dönemdeki performansını ve gelecek hedeflerini konuştuk.

 

Son 2 yılda Halk Sigorta’nın hızlı bir şekilde büyüdüğünü görüyoruz. Bu büyümeyi nasıl sağladınız?

Halk Sigorta olarak son 2 yılda %95 civarında büyüdük. 730 milyon lira seviyesinden yaklaşık 1.5 milyar lira seviyesine geldik. Bunu anlatmak bize keyif veriyor. Bu büyüme nasıl oldu? Aslında, çalışarak oldu. Beraber çalıştığımız arkadaşlarımız ve dışarıdan gelenler ile beraber iyi bir takım oluşturduk. O ekip içerisinde doğru noktalara ve ekiple nereye gidebileceğimize odaklandık. Dağıtım kanallarımızı hangi branşlara yöneltmemiz gerektiğini ve hangi pazarlarda daha rekabetçi olabileceğimizi belirledik. Bu birinci aşamaydı. İkinci aşama ise şirketin genel yapısı ve taşıdığı misyon gereğince olması gereken yerlere ulaşmasıdır.

 

Büyürken hangi branşlara ve kanallara yoğunlaştınız?

Biz ilk önce, Halkbank’ın bağlı ortağı ve Halkbank’ı dağıtım kanalı olarak kullanabilecek bir sigorta şirketi olarak, doğrudan bankanın temel portföyüne odaklanmayı hedefledik. Temel portföy KOBİ segmentiydi. KOBİ segmenti bizi çeşitli branşlarda hızlı büyümeye yönlendirdi. Büyümenin birinci aşaması yangın ve doğal afetler branşıydı. Bu branşta hızlı bir şekilde büyümeye başladık. Özellikle 2016’da bunu çok net gösterdik. 2017’de büyümemiz devam etti. Aslına bakarsak, 2018 yılında da yangın branşındaki büyüme devam ediyor. Halkbank kanalıyla yangın branşında büyümemiz, diğer dağıtım kanallarının da bizi fark etmesini sağlıyor. Şirketin farklı bir imajı vardı sektörde. Bu imajı kırmamız, şirketin aslında başka yerlerde çok daha rekabetçi ve başarılı olduğunu göstermemizi sağladı. Çok yoğun bir oto portföyümüz vardı. Trafik branşında aktif olan ve bu branşta çok yoğun çalışan bir şirket olarak görülüyorduk ancak arka planda farklı çalışmalarız bulunuyordu. Bizim temel anlamda sağladığımız başarı budur. Şirketimizin imajını değiştirdik. Daha da doğrusu, şirketin gerçek gücünü iş ortaklarımıza gösterme fırsatı sağladık.

Çok önemli projelerde yer aldık. Türkiye’nin en büyük altyapı projelerine girebildiğimizi, bu tarafta yer alabildiğimizi gösterdik. Diğer tarafta, başta enerji olmak üzere turizm ve enerji sektöründe yüksek marka bilinirliğini sağladığımızı söyleyebilirim. Bugün, ülkede hemen hemen tüm enerji üretim tesislerinde, gerek termik gerek hidroelektrik olsun, tamamında çok geniş bir müşteri portföyüne sahibiz.

Aslında bizim enerji tarafında büyümemiz 2010 yılından başlar. Bu yılda şirketimiz enerji üretim tarafında ilk poliçesini yapmıştı. O dönemde de o ilk poliçeyi hazırlama sürecimizi keyifle hatırlarız. Ciddi bir rekabet görmüştük. Geceler boyu uğraşıp, son saniyeye kadar çalışmıştık. 2018’e geldiğimizde ise çok önemli bir portföyü elimizde tuttuğumuzu görüyoruz. Enerji santralleri konusunda iyi bir noktaya geldik. Bu konuya odaklanmaya da devam edeceğiz.

Diğer tarafta turizm sektörü var. Bugün, elimizde sadece Akdeniz ve Ege bölgesinin yabancı turistlere yönelik otelleri değil, şehir otelleri tarafında büyük bir portföy bulunduruyoruz. Bu da bizim rekabetçi olduğumuz ve büyümeye devam edeceğimiz dallardan bir tanesi.

Üretimin her tarafında varız. KOBİ bankası olunca ve her sektöre destek verince doğal olarak, her sektörle bir araya gelme ve iş yapma fırsatı buluyoruz. Biz sektör bazında iş seçmiyor, müşteri bazında ve riskleri değerlendirerek iş yapıyoruz. O nedenle her sektörde olduğumuzu söylüyoruz. Tabii ki, rizikoyu değerlendirerek iş yapıyoruz.

 

Prim üretiminde ilk 10 şirket arasında yer almayı başardınız. Şimdi hedefinizde ne var?

Biz 2016 yılında kendimize 1 milyar lira prim üretimi hedefi koyduk. Bu şirket tarihi için bir ilkti. Bu hedefi gerçekleştirdik. 2016 zor bir yıldı. Türkiye çok farklı krizler geçirdi, bir kalkışma yaşandı. Trafik sigortalarıyla ilgili Hazine’nin uyarıları başladı. Bu dönemi hep beraber yaşıyorduk ancak bu sürede şirketi 1 milyar lira prim üretimine taşımayı başardık. 2017 yılında 1’i 10 yaptık ve bu sefer yılın ikinci çeyreğinde ilk 10’u hedefledik. 60. yılımıza ilk 10 içinde girmekle gerçekleştirdiğimiz başarıdan ötürü mutluyuz, gururluyuz. Sene sonunda 10’uncu sırada bitirmek bizim için çok keyifliydi. Bu güne kadar ilk 10’u sıralamada bir çizgi olarak görürdük. Şimdi biliyoruz ki bu çizginin üstünde durmak çok güzel. Ancak zor olan buraya çıkmak değil, burada kalmak! Çünkü sektörümüz çok rekabetçi. Biz de planlarımızı buna göre yapıyoruz. Eskiden üretim yapmak daha kolaydı, şimdi ince eleyip sık dokumamız gerekiyor. Her hafta oturup üretim tablolarımızı inceliyoruz.

 

Dağıtım kanallarında stratejiniz nedir?

Şirketimizin toplam üretim yapısına baktığımız zaman; biz sektörden çok farklı bir yerde durmuyoruz. Şirketimiz, acentelerden uzak duran, banka kanalında yürüyen bir şirket olarak düşünülüyor ancak biz sektör ortalamasına çok yakın bir acente üretim oranına sahibiz. Acente üretimi dağıtım kanalı olarak sektörün üretiminin %65’ini gerçekleştiriyor. Bizim şirketimizde de bu rakam %65. Evet, biz bankayı daha yoğun kullanıyoruz. Toplam üretim içinde banka kaynaklı üretimin payı %25 ve ağırlıklı olarak banka üzerinden gidiyoruz. Gitmekten de memnunuz. Bankamızın önemli bir özelliği var. Türkiye’nin en büyük KOBİ bankası. En büyük 5 bankanın arasında yer alıyor. Bankayla beraber çalışmak da haliyle daha etkin oluyor. Eskiden bankanın üretim içindeki payı olarak konuşurduk, şimdi bankanın toplam üretimine bakıyoruz. Banka kaynaklı sigorta üretimi içerisinde iyi bir pozisyonda olduğumuzu düşünüyoruz. Banka kaynaklı üretimde 2017 yılını 6’ncı sırada bitirdik. Branş tarafından baktığımızda da KOBİ bankası olmanın sonuçlarını görüyoruz. Yangın tarafında 4’üncü sıradayız. Alt kırılımlara bakınca daha da yukarılara gidiyoruz. Hedeflediğimiz müşteri segmenti ile geldiğimiz noktanın paralel olduğunu görüyoruz.

 

Sektörün büyümekte zorlandığı bir yılda gelen başarının kaynağı ne oldu?

Bizim açımızdan en önemli değişiklik şu oldu: Biz burada iyi bir ekip oluşturduk. Zaten şirketin geçmişten gelen iyi bir ekibi vardı, bu ekibi zenginleştirdik. Sektörde tecrübeye sahip farklı arkadaşlarımız ekibe katıldı. Ekibin içinde de hoş bir sinerji oluştu. Sinerji zaten otomatik olarak arkasından başarıyı getiriyor. Sektörün prim büyüklüğüne göre en düşük kadrosuyla çalışan şirketlerden bir tanesiyiz. Bu nokta içerisinde çalışan başına düşen ortalama prim rakamlarımızı oldukça iyi bir noktaya getirdik. Aynı zamanda doğru yere odaklandığınız, doğru kanalı seçtiğiniz ve ortak akılda doğru işleri yapma gayretine girdiğiniz anda başarı geliyor. Bizim için 2017’nin en önemli konusu buydu. 2018 yılında da benzer bir şekilde devam etmeyi düşünüyoruz.

 

Verimlilik dediniz, bunun için bir yatırım yapıyor musunuz?

Dijitalleşmeye önem veriyoruz. Ancak, dışa yönelik, doğrudan müşteriye dokunan dijital satış gibi konular değil, biraz daha içe yönelik bir dijitalleşme stratejisi izliyoruz. 4 yıl kadar önce başlayan bir raporlama programı sürecimiz vardı. Bu süreçte çok iyi bir noktaya geldik. Rapor işin esası. Ne yaptığınızı bilmezseniz, ne yapacağınıza karar veremezsiniz. Düştüğünüzü bilmezseniz, kalkmanız gerektiğini de bilemezsiniz. İşlerimizi raporlama ve kendi yaptığımız işlerin raporlarının sonucu doğru okumak konusunda çok önemli adımlar attık. Yine şirketimizin temel programını da zenginleştirmeye devam ediyoruz. Destekleyici program ve destekleyici yazılımlarla farklı sonuçlar elde ederek, kendimize doğru bir yol bulmak için çalışıyoruz.

 

Son olarak; acentelere vermek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Halk Sigorta denince bir banka şirketi, sadece bankadan üretim yapan bir yapı düşünülüyor. Biz ısrarla aynı şeyi söylüyoruz. Bizim ana hissedarımız Halkbank’ın çatısı altında olmaktan hem gurur hem de güven duyduğumuz bir yapı bu. Elbette banka bizim için çok önemli bir dağıtım kanalı. Bu konuda bir şüphe yok. Bankamız ile daha ileri nasıl gidebiliriz diye düşünmeye devam ediyoruz. Ancak, burada bir piyasa gerçeği var. Türk sigorta sektörünün prim üretiminin %65’i özel acenteler tarafından üretiliyor. Buraya brokerleri de kattığınız zaman, oran %75’e çıkıyor. Acente ve broker kanalını bir kenara koymanız mümkün değil. Bu noktada bizler de, acentelerle beraber yolumuza devam edeceğiz. Evet, biz az sayıda acenteyle devam ediyoruz. Acente sayımızı 1000’lerin üzerine çıkarmak gibi bir hedefimiz yok. Biz dokunabildiğimiz acentelere çalışmaya gayret ediyoruz. İsmini bilmediğimiz, beraber oturup çay içemediğimiz acentelerle çalışmaktan verimli sonuç elde edemiyoruz. Uzun vadeli ilişkide iki taraf için de fayda oluşmuyor. Biz, oturup samimi bir muhabbete girebildiğimiz acentelerle çalışıyoruz.

 

ACENTENİN YANINDAYIZ

Acentelerle ilişkimiz hep böyle mi devam edecek?

Elbette, acente sayısını artıracağız. Biz, hem Halkbank’la hem de acentelerimizle 81 vilayetin tamamında varız. Bugün pek çok şirket, kendi özel sebepleri ile bazı bölgelerde olmamayı tercih edebiliyor. Bizim böyle bir politikamız yok. Biz Türk bayrağının dalgalandığı her yerde hizmet veririz. Vermeye de devam edeceğiz. Tabii ki, belli kriterlerimiz, risk politikalarımız olacaktır ama en zor günlerde, en sıkıntılı anlarda acentelerimizin yanında olduk ve olmaya devam edeceğiz. Bundan sonra acente sayımız artar. Yine de çok agresif bir şekilde artış düşünmüyoruz. Acentelik başvuruları geliyor. Yılın ilk çeyreği de bitti ve yeni acenteler kurmaya başladık.

Diğer taraftan acentelerimizle daha çok bir araya gelmek için organizasyonlar yapıyoruz. Her acentemizle bir şekilde buluşmamız, bir araya gelmemiz gerekir. Bu buluşmalarımızda yüzlerce kilometre uzaklıktan gelen acentelerimiz oldu ama herkes son derece keyifle geldi. Bundan çok mutluyuz. Birkaç toplantı daha yaparak, yılın ilk yarısındaki lokal ziyaretlerimize devam edeceğiz.

Bizim İstanbul dışında da Bölge Müdürlüklerimiz bulunmakta ve şirketimiz de her zaman acentelerimizin yanında. Ben pazarlama kökenli olduğum için sahada olmayı çok severim. Askerlikte bir deyim vardır: “Postalın basmadığı yer, fethedilmiş sayılmaz.”Biz de mutlaka ayağımızı basıp, bir çayımızı içeceğiz. Acentelerimizin yanındayız, onları asla bırakmayız.

 

‘TEMELİMİZDE İYİ NİYET VAR’

Orta ve uzun dönemde Halk Sigorta’yı nerede görüyorsunuz?

Orta dönemde Halk Sigorta’yı çok daha yukarıda görüyorum. Elbette hedeflerimiz var. İlk 10’a girdik ama bu şirket daha yukarıya gelmeye layık bir şirket. Bunun için de ekibimizle, sermaye yapımızla, insan kaynağımızla, teknolojik altyapımızla yeterli gücümüz var. İddiamızdan hiçbir şey kaybetmedik. Asla bir çekincemiz yok. Biz bu şirkete inanıyoruz. Bir gerçek var ki: Biz 60 yıllık bir şirketiz. 1958 yılında çok sayıda esnaf bir araya gelmiş. Bu hikaye benim için çok önemli. Son zamanlarda pek gelemeseler de yaşı 80’in üstünde olan ilk kurucularımız genel kurul toplantılarımıza gelirdi. 1958 yılında esnaf bir araya gelerek kendi kazançlarından, birikimlerini koyarak Birlik Sigorta Kooperatifini kurmuş. O dönem Halkbank girişimin bir parçası olmuş. Temelimizde, o esnafın alın teri, birikimi ve iyi niyetleri, halis duyguları var. İşte Halk Sigorta bunu temsil ediyor. Bugün halen hissedarımız olan bu insanların o günlerdeki ruhunu yaşattığımıza inanıyoruz. Ve bu bilinçle devam diyoruz… O zaman Birlik Sigorta’ydı şimdi Halk Sigorta, ama temellerdeki o iyi niyet, o duygu bizlerde aynen devam ediyor. Bu nedenle daha iyi yerlere geleceğimize inancımız sonsuz.

 

‘BÜTÜN BRANŞLARDA BÜYÜDÜK’

Bizim için 10’uncu olmak önemli ama, 10’uncu sıraya nasıl geldiğimiz daha da önemli. Trafik branşının olumlu, olumsuz yansımalarına rağmen biz bu noktaya bütün branşlardaki hedeflerimizi tutturarak geldik. Toplam üretimde 10’uncu sıradayız ama yangın branşında 9’uncu sıradayız. Trafik branşında 6’ncı sırada olsak da, yangın branşındaki sıralamamız şirketin vizyonu açısından çok önemli bir gösterge. 2017’de ilk 10’a doğru giderken tek branş değil, bütün branşlar üzerinden gittik. Elbette, odaklandığımız ana branş yangın ama, kaza ve sağlık tarafında hedeflerimizi tutturarak gittik. Bunu yaparken tüm dağıtım kanallarımızı kullandık. Kaza ve sağlık branşlarında ciddi anlamda büyüme hedefimiz var.

Viewing all 205 articles
Browse latest View live